21 Ocak 2016 Perşembe

Fazla Düşünüyorsun!


"Fazla düşünüyorsun"

"Bu kadar düşünmesem mi? Hmm.. Bir düşüneyim.."

Bu geri bildirimin bende yarattığı döngü bu. Daha çoook duyarım bunu, belli oldu. Belki hep bu seviyede seyretmeyecek, ama nefes aldığım sürece de devam edecek. Bu bir tür uyanış, tarif etmesi zor bir serüven.

Yaşamayanlara anlatamıyorum. Bir türlü empati kurulmasını sağlayamıyorum. Gerekli de değil aslında.

Bu verdiğim sınıf eğitimlerinden çok farklı. Sen senelerce insanlara bilgi aktar, bunda tıkan. Olur şey mi? Çok köklü, çok derin. Ve bence esas gelişim böyle başlıyor.. Düşünerek. Kafa yorarak.

Ne demek "Fazla düşünüyorsun". Sanki kötü bir şey yapıyormuşum gibi.. "Fazla çikolata yiyorsun", “Fazla içiyorsun” der gibi.. Niye düşünmeyi bu kadar garip karşılıyoruz milletçe? Düşünmek ne zamandır kötü bir eylem gibi algılanıyor?

E sen ezbere dayalı eğitim sistemi kurarsan, iş yerinde “Yaratma, söyleneni yap sadece” zihniyetini dayatırsan, olacağı bu. Düşünene uzaylı gibi bakan memleket insanı. Normal yani bu tahammülsüzlük.

Hayır fazla düşünmüyorum. Sadece düşünüyorum. Keşke daha önce düşünseymişim.

Düşünmeden analiz edemem.

Sorgulamadan farkına varamam.

Fark etmediğim hiçbir şeyi değiştiremem.

Değiştirmezsem aynı şeyleri yaşar dururum ve hayat bunun için fazla kısa!

Kendi gerçekliğini, kendi tercihlerini yaşayabilmek istiyorsan, önce bunu tanımlayabilmen lazım. Tanımlayabilmek için mevcut durumu ve gitmek istediğin hedefi belirleyebilmen lazım. Belirleyebilmek için de düşünmen ve sorgulaman lazım! Aksi takdirde öğretilen gerçeklikte yaşamaya devam edersin.

Bu biraz hayatının sorumluluğunu üzerine almak aslında. Kendini yaratmak. Bana bunu söyleyen insanların birçoğunun hayatına bakıyorum, aynı döngünün içinde debelenip durduklarını gözlemliyorum. Aynı pattern’de ilişkiler, ruhlarına aykırı işlerde harcanan seneler, yiyip yiyip “zayıflamam lazım” diye hayıflanmalar ve bilimum blokajlar.. Onların zihninde bu fazla düşünmekle ilgili algının tek cevabı "Söylediklerini anlamıyorum" olabilir. Sıkıcı geliyorumdur. Ya da "Ben bu kadar sorgulamaya korkuyorum, sen de sorgulama, farklılaşma". Burada da bal gibi farkındadır ama korkuları daha ağır basıyordur. Başka hiç bir mantıklı açıklama görmüyorum.

Üstelik "Çok düşünüyorsun" demek de, karşındakinin hayatına bir müdahale değil mi? Çatt diye yargılamak? E nasıl bir çelişki? Düşünenler kimseye müdahale etmiyor oysa ki.. Kabullenişle sonlanıyor tüm hikayeleri. Konu tatsızsa affedişle. Kendi akışında.. Onlara göre sorun olan bu düşünme halim, acaba "Onlar gibi düşünmediğim" için sorun oluyor olabilir mi? Düşünmemden ziyade, "Onlar gibi" düşünmemem? O seviye yani? Tek tek cevap vermek, defalarca anlatmak zorunda kalmak istemiyorum, bu yüzden bu soruyu ve bu zihniyeti de kabullenmem gerekiyor. Bu benim serüvenim. Kendimden başka hiç kimseyi bağlamıyor. Keyfi de burada.

Düşüncelerimden uzaklaşmak için değil, onlarla beraber ve baskısız hareket edebilmek için meditasyon yapıyorum. Kaçış değil meditasyon, bir tür katalizör, barıştırıcı.

Bunca sene hiçbir şeye kafa yormamış beyne, birden ciddi ölçüde bilgi verdiğin zaman, algılarını açtığın zaman, doğası gereği beyin önce kısa devre yapıyor. Kabullenemiyor. Yönetemiyor. Zarar veriyor. Bende böyle olmuştu ilk başlarda.

Düşünmek vs Kurmak.

Kurdum. Of aylarca! Yorulunca kendime çözüm üretmem gerekti. Bu da öğrendiğim zihin eğitme teknikleriyle mümkün oldu.

Kendimi hiç bu kadar güçlü hissettiğimi hatırlamıyorum. Inner-power. Instagram’da, orada burada okuduğumuz o özlü sözler var ya hani, like’layıp geçiyoruz hani.. Şimdi iliklerime kadar hissediyorum bunu işte.

Düşündüğüm için bunca şey değişti zihnimde, bunu çok az insan anlayabiliyor. Sadece bu yollardan geçenler..

30 küsür senelik kodları yıkıp yerine yenilerini inşa etmek biraz bunu yapmayı gerektiriyor..

Şimdi onlar düşünsün? Yani şaka değil, keşke biraz düşünseler, sorgulasalar..

Azıcık..

Böylece paylaşabiliriz.

Ya da düşünen bir kaç insan var hayatımda, sadece onlarla paylaşayım? Nasıl olsa diğer kimse anlamıyor..

Zaten kendi doğallığında bu oluyor. Bir şeyler değişiyor, birileri gidiyor. Boşluk oluyor. Evren boşlukları hiç sevmiyor, hemen yerine yenilerini koyuyor. Böylece kendin gibilerle devam ediyorsun yoluna misler gibi.

“Gel beraber düşünelim” deyip teşvik etmek misyonum, o ayrı. Seviyorum saçmayı paylaşmayı. Ben yapayım, alan alsın. Almıyorsa, yine kendi tercihi.

Viva mea culpa! 

Nedir mea culpa?

“Hepsi benim suçum” diyor Türkçesi. Tam öyle değil aslında. Ben olsam “Hepsi benim sorumluluğum” diye ifade ederdim.

Biri bana kötü davrandığında, bu onun tercihi, benim değil.

O öyle davranabilir, ama bundan etkilenip etkilenmemek benim kontrolümde, onun değil.

Ya da istersen “Vah bana bunu yaptı, ay bunu bana nasıl yapabilir?” diye hayıflanabilirsiniz, bu da bir tercih tabi.

“O yaptıysa yaptı, o onun tercihi, sen neden etkileniyorsun?” diyorum ben de uzun zamandır.

Böyle düşüne düşüne, kendi zihninin omurgası oluveriyorsun. Kendini dimdik ayakta tutan şey, yine kendin oluyorsun. Her türlü bağımlılıktan uzak. Bundan daha yüce bir güç tarif edebilir misiniz bana?

Ben ileride çocuğuma sıklıkla "Üzerine biraz düşün" diyeceğim mesela. Bol bol sorgulasın.. Kendi yolunu bulsun.. Kendi akışını kendi yaratsın diye.. Belki orada da bir tökezlerim, kendimi o çocuğun sahibi gibi görebilirim? Oluyormuş annelikte. Ama olsun. Beni yorsa bile, o kendi yolunu kendi bulsun.

“Yavrum koşma, düşersin!” diye diye çocuk yetiştirilen memlekette işim zor.

Neden düşsün yahu çocuk durup dururken? Her koşan düşüyor mu? Bırak koşsun? Düşerse de düşer, kalkar devam eder. Neden yanlış kodluyorsun tazecik beyni?

Dur ben bir sahil yapayım. Belki düşmem. 

#keepwalking

Sim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder