13 Ocak 2016 Çarşamba

İşbirliği?


İşbirliği ; isim Amaç ve çıkarları bir olanların oluşturdukları çalışma ortaklığı, teşrikimesai. (Kaynak; TDK)

Neden bu kadar zor bunu layıkıyla yapmak bu memlekette?

Söylüyorum; insanların güvensizliğinden.

The Doors diyor ya, “People are strange, when you’re a stranger”

Bak şimdi, kurumsalda, iddia ediyorum, istisnasız her firmada bir “bilgi saklayan teyze” vardır. Bak çok iddialıyım, kesin vardır. Klasik “silo effect” durumu.

Çalıştığım her şirkette gördüm. Sessiz sedasız, oturur işlerini yaparlar. Ama hep bir muhalefet. Sıfır iş geliştirme. Sıfır yenilik. Sıfır sıfır sıfır yani!

“Bu benim departmanımın sorumluluğu değil.” (Ana sorumluluğu olmayabilir, ama destek olabilir)

“Bunu Pazarlama’ya danışman lazım. Bu onların işi.” (Gayet kendi de yapar, işten kaçıyor)

“Bunun için bütçemiz yok.” (Aslında bütçe var, projeye inanmıyor, harcamak istemiyor)

“Bu gizli bilgi, paylaşamam.” (Gizli falan değil, seninle paylaşmak istemiyor)

“Biz onu 6 sene önce denemiştik, olmuyor o.” (Bir daha dene, belki bu sefer olacak? Belki şartlar değişti?)

“İnan o konuda hiçbir bilgim yok.” (Bal gibi de var, sen öğrenme istiyor. Öğrenirsen gücü paylaşmak durumunda kalacak.)

En şaşırdığım da bu bilgi saklama kafası. Baya insanın gözünün içine baka baka yalan söylüyor. Nasıl vicdanı rahat edebiliyor?

Sonra hepimiz bu tiyatro sahnesinde oynayıp duruyoruz birbirimize. Verim %80-%90’lara ulaşabilecekken, %30’larda tıkanıp kalıyor. Sırf insanlarımız esneyemiyor diye.

Sonra süslü slide’larla her departman ne kadar iyi iş çıkardığını anlatıp böbürleniyor senelik toplantılarda falan. Alkışlıyorsun. Klasik işler.

Sanma ki sadece kurumsalda böyle. Kendin işini yapsan da aynı. Bu sefer iş ortakları devreye giriyor.

Bir projem vardı. Projeyi büyütmek istedim. Öyle güzel bir yapı kurdum ki, sunacağım iş ortakları da bu işten ciddi fayda sağlayacaktı aslında. Gittim, görüştüm. 4 firmanın sadece bir tanesi işbirliğine sıcak baktı. Diğerleri “biz de benzer hizmet sunuyoruz” dedi. Sunmadıklarını biliyordum. Esas fikirleri “Bu iş iyiymiş, biz de girsek ya” idi. Tamam girsinler, daha iyi. Sektör haline geliriz işte. Mis gibi. Herkes kazanır. Pasta yeterince büyükse herkese fayda sağlar. İyiysen zaten kazanırsın, nedir yani?

İşbirliği dediğin olguda başına gelebilecek en kötü şey yanlış ortak seçimi bence. Zaten bunu hissediyorsun aslında, kimya tutmayınca olmuyor. Bilerek bilgi saklayan, ortak çalışmaya müsait olmayan, sadece kendi faydasını düşünen kişilikte insanlarla uzun vadeli iş yapılabileceğine inanmıyorum. Başka bir çok şey yapılabilir, ama “iş” yapılmaz. Kurumsalda yükselir bu profil mesela misler gibi. Gider bulur bir tepe yönetici, sevdirir kendini, güvence altına alır, yükselir. Sonra aval aval izlersin “nasıl olabiliyor” diye.

Bırak olsun. Sen iyisin. Senin kafan farklı çalışıyor. Onda, sendeki kafa olmadığı için, çaresizlikten bunu yaşamayı seçiyor. Çünkü diğer yolu bilmiyor. Sen uçabilirsin. Onun kanatları yok.

Kanatlı iş ortakları/çalışma arkadaşları çok önemli. Nesil olarak bize baktığında, paylaşıma müthiş açığız aslında. Hani hep konuşuluyor ya, bu nesil benzeşmek istiyor, paylaştıkça çoğalıyor diye. Doğru. Ama arada temkinli, güvenli, planlı davranmak isteyenler de çıkıyor. İnsan neticede. Hissettiğim an uzaklaşıyorum. Ya da hiç yakınına gitmiyorum bile.

Kolektif House, Starters Hub, Koç Incubation Center, Yazane ve diğer bilimum StartUp ortamlarında herkesin birbiri ile bilgi paylaştığını görmek harika bir deneyim mesela. Herkes fikrini, projesini açık yüreklilikle paylaşabiliyor orada. Kimsede “Dur, şimdi anlatmayayım, başkası fikrimi  çalar, benden önce uygular” korkusu yok. Çünkü oradakilerin bir çoğu deli. Kendilerine güveniyorlar. Hem çalsalar ne olacak, uygulamayı o insan gibi yapamayacaklar.. O tutku yok diğer tarafta.. Bu yüzden rahatlar. Bu yüzden oralarda vakit geçirince rahatım ben de belli ki. Bu paylaşımlardan doğan gücü anlatamam. Herkes herkese yardımcı. Bir tür iş dünyası ütopyası yaşanıyor oralarda.

Heyooo Dark Side! Gözünüzü seveyim yapmayın artık bunları. Çalıştığınız kuruma da yazık, verim düşüyor. Paylaşın, bişicik olmaz. Korkmayın. Daha da güzel oluyor her şey paylaşınca. Yoruluyoruz bak, bize de yazık. Amerika’yı 80 kere ayrı ayrı keşfettiriyorsunuz bize. Sonra biz o kurumdan ayrılıyoruz, yerimize yeni bir deli geliyor, o da aynı şeyleri yapıyor falan.. Zaman değerli, zamanımızı boşa harcatmayın.

O zaman Victor Hugo ile bitirelim; “Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz.” demiş adam vaktinde. E haklı..

Sim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder