28 Aralık 2015 Pazartesi

İşgücünde Otomasyon


Yeni nesil işgücü ve otomasyon

Türkiye her geçen gün daha da fazla genci iş hayatına katan bir ülke. Eğitim sisteminde yapılan son değişikliklerle beraber, bu genç toplumun daha eğitimli bir toplum olması hedefleniyor. Eğitimli ve genç iş gücü, hiç şüphesiz bizim gibi gelişmekte olan bir ülke için bulunmaz nimet. Peki iş dünyası, gümbür gümbür gelen bu genç insanlara hazır mı?

Teknoloji her geçen sene daha da hızlanan bir ivme ile gelişiyor.

Dünyanın sanayi düzeninden teknoloji düzenine geçiş yaptığı süreçte, bir çok manuel işlem otomatiğe geçti. Misal, eskiden muhasebe uzmanları ay sonunda harıl harıl çalışır, her kuruşu kusursuz hesaplayabilmek için kafa patlatırdı. Şimdi her iştem iki "click" kadar kolay yapılabiliyor.

2015 itibariyle ise, işgücü otomasyonu artık günlük hayatımıza kadar girmiş vaziyette. Sinema biletimizi internet üzerinden satın alıp, sinema salonunun yanıbaşında bulunan kulübelerden bastırıyoruz. Uçağa binerken biniş kartlarımız QR code olarak SMS ile iletiliyor, uçağa girerken bu kodu kendi kendimize minik bir cihaza okutuyoruz ve işlem tamamlanıyor. Hatta süpermarketten alışveriş yapıp, ürünlerimizi kendimiz okutup, kendi kendimize ödememizi bile yapabiliyoruz.

Yani, teknoloji, işgücü gereksinimini azaltmak üzerine çalışıyor.

Genç çalışan nüfus artıyor. İşgücü gereksinimi azalıyor. Bu durumda yeni nesli son derece rekabetçi bir iş ortamının beklediği kaçınılmaz bir gerçek.

Yani gençlerden daha iyi, daha başarılı, daha atik, daha girişken ve daha çalışkan olmalarını bekliyoruz. Türkiye'de bulunan çok uluslu şirketlerin bir çoğu, üniversiteleri ziyaret ederek, yetenekli öğrencileri şirketlerinde işe alabilmek için rekabet içine giriyor. 90'larda başlayan "Kariyer Günleri" etkinlikleri artık yerini daha interaktif, daha yaratıcı çözümlere bıraktı. Hızlı tüketim şirketleri, kampüslere maket mağazalar kurarak öğrencilerin satış yapmalarını (ve böylece markalar ile şimdiden irtibatta olmalarını) sağlıyor. Kampüse trambolin getiren firmalar, hatta gençler arasında en yaygın kullanılan uygulama olan Instagram'da belirli bir hashtag ile paylaşılan fotoğrafların çıktı olarak alınabilmesini sağlayan cihazlar getiren firmalar bile mevcut. Öğrencilere müthiş bir algı yatırımı yapılıyor. Her şey "en iyi, en yetenekli" iş gücünü kapabilmek için!

Peki, biz gençlerden bu mucizeleri beklerken, kendimizi hiç değerlendiriyor muyuz? Mevcut yönetim sistemlerimiz, gençlerin uyum sağlayabileceği sistemler mi?

Delloitte'un yayınladığı son araştırmaya göre; "10 seneden daha kısa bir süre içerisinde, dünyadaki işgücünün %75'ini gençler oluşturacak".

Benim şahsi öngörüm, çalışan nüfusu her geçen gün gençleşen Türkiye'de bu oranın dünya ortalamasından daha fala olacağı yönünde. Hayatta en zor değişen şeyin "insan" olduğundan yola çıkasak, kendimizi 10 sene sonrasının iş dünyasına şimdiden adapte etmeye başlamamız şart.

Şu sıralar İK dünyasında en sık karşılaştığımız sorun, yeni mezun genç arkadaşların, ışıltılı aktiviteler ve olağanüstü vaatlerle işe başladıkları şirketlerde ciddi hayal kırıklıkları yaşamaları ve çok kısa süre içerisinde iş değiştirmeleri. İlk etapta herşey şahane başlıyor. Yetenekli, not ortalaması hayli yüksek, hayli genç arkadaşımız, X şirketinin vizyonundan, çalışanlarından ve çalışma şartlatından çok etkileniyor. Müthiş bir heves ve heyecan ile ilk işine başlıyor. Ancak bir seneye kalmadan, bir çok şeyin hayalindeki gibi, ya da anlatıldığı gibi olmadığını farkediyor. Bu hayal kırıklığı döneminin ardından bu yetenekli gencimiz, farklı bir iş aramaya başlıyor. Uygun olduğunu düşündüğü ilk fırsatta da, büyük heyecanlarla girdiği şirketinden ayrılıyor. Bu Türkiye'de malesef çok sık karşılaştığımız bir tablo.

Takım çalışmasına çok önem verdiğini her fırsatta dile getiren köklü bir firmada işe başladıktan kısa bir süre sonra, baskıcı bir yöneticiyle çalıştığınızı ya da şirketin yönetim sisteminin delegasyondan bi haber olduğunu farkedebiliyorsunuz.

Bu durum bize (mecazen) ambalajdan ziyade ürün içeriğine yatırım yapmamız gerektiğini gösteriyor.

Bu konuda danışmanlık hizmeti sunan bir çok kurum var dünyada. Ülkemizde de son yıllarda son derece yükselen bir trend - işveren markalama. Bu konuda çok iyi çalışmalar yapan çok iyi isimler mevcut. Gönül ister ki her kurum bu konuya gereken önemi göstersin. Bu farkındalığı benimsemek, bir birey olarak üzerimize düşeni yapmaya başlamak için, verimlilik odaklı değişim için ilk adım belki de.

Geleceğimiz olan gençleri mutlu birer çalışan haline getirmek herşeyden önce bizim elimizde. Hiç şüphesiz, bu çaba bizlere daha huzurlu, daha tatminkar bir iş yaşamı olarak geri dönecek.
 
Sim

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder