Yeni
nesil işgücü ve otomasyon
Türkiye
her geçen gün daha da fazla genci iş hayatına katan bir ülke. Eğitim sisteminde
yapılan son değişikliklerle beraber, bu genç toplumun daha eğitimli bir toplum
olması hedefleniyor. Eğitimli ve genç iş gücü, hiç şüphesiz bizim gibi
gelişmekte olan bir ülke için bulunmaz nimet. Peki iş dünyası, gümbür gümbür
gelen bu genç insanlara hazır mı?
Teknoloji
her geçen sene daha da hızlanan bir ivme ile gelişiyor.
Dünyanın
sanayi düzeninden teknoloji düzenine geçiş yaptığı süreçte, bir çok manuel
işlem otomatiğe geçti. Misal, eskiden muhasebe uzmanları ay sonunda harıl harıl
çalışır, her kuruşu kusursuz hesaplayabilmek için kafa patlatırdı. Şimdi her
iştem iki "click" kadar kolay yapılabiliyor.
2015
itibariyle ise, işgücü otomasyonu artık günlük hayatımıza kadar girmiş
vaziyette. Sinema biletimizi internet üzerinden satın alıp, sinema salonunun
yanıbaşında bulunan kulübelerden bastırıyoruz. Uçağa binerken biniş kartlarımız
QR code olarak SMS ile iletiliyor, uçağa girerken bu kodu kendi kendimize minik
bir cihaza okutuyoruz ve işlem tamamlanıyor. Hatta süpermarketten alışveriş
yapıp, ürünlerimizi kendimiz okutup, kendi kendimize ödememizi bile yapabiliyoruz.
Yani,
teknoloji, işgücü gereksinimini azaltmak üzerine çalışıyor.
Genç
çalışan nüfus artıyor. İşgücü gereksinimi azalıyor. Bu durumda yeni nesli son
derece rekabetçi bir iş ortamının beklediği kaçınılmaz bir gerçek.
Yani
gençlerden daha iyi, daha başarılı, daha atik, daha girişken ve daha çalışkan
olmalarını bekliyoruz. Türkiye'de bulunan çok uluslu şirketlerin bir çoğu,
üniversiteleri ziyaret ederek, yetenekli öğrencileri şirketlerinde işe
alabilmek için rekabet içine giriyor. 90'larda başlayan "Kariyer
Günleri" etkinlikleri artık yerini daha interaktif, daha yaratıcı
çözümlere bıraktı. Hızlı tüketim şirketleri, kampüslere maket mağazalar kurarak
öğrencilerin satış yapmalarını (ve böylece markalar ile şimdiden irtibatta
olmalarını) sağlıyor. Kampüse trambolin getiren firmalar, hatta gençler
arasında en yaygın kullanılan uygulama olan Instagram'da belirli bir hashtag
ile paylaşılan fotoğrafların çıktı olarak alınabilmesini sağlayan cihazlar
getiren firmalar bile mevcut. Öğrencilere müthiş bir algı yatırımı yapılıyor.
Her şey "en iyi, en yetenekli" iş gücünü kapabilmek için!
Peki,
biz gençlerden bu mucizeleri beklerken, kendimizi hiç değerlendiriyor muyuz?
Mevcut yönetim sistemlerimiz, gençlerin uyum sağlayabileceği sistemler mi?
Delloitte'un
yayınladığı son araştırmaya göre; "10 seneden daha kısa bir süre
içerisinde, dünyadaki işgücünün %75'ini gençler oluşturacak".
Benim
şahsi öngörüm, çalışan nüfusu her geçen gün gençleşen Türkiye'de bu oranın
dünya ortalamasından daha fala olacağı yönünde. Hayatta en zor değişen şeyin
"insan" olduğundan yola çıkasak, kendimizi 10 sene sonrasının iş
dünyasına şimdiden adapte etmeye başlamamız şart.
Şu
sıralar İK dünyasında en sık karşılaştığımız sorun, yeni mezun genç
arkadaşların, ışıltılı aktiviteler ve olağanüstü vaatlerle işe başladıkları
şirketlerde ciddi hayal kırıklıkları yaşamaları ve çok kısa süre içerisinde iş
değiştirmeleri. İlk etapta herşey şahane başlıyor. Yetenekli, not ortalaması
hayli yüksek, hayli genç arkadaşımız, X şirketinin vizyonundan, çalışanlarından
ve çalışma şartlatından çok etkileniyor. Müthiş bir heves ve heyecan ile ilk
işine başlıyor. Ancak bir seneye kalmadan, bir çok şeyin hayalindeki gibi, ya
da anlatıldığı gibi olmadığını farkediyor. Bu hayal kırıklığı döneminin
ardından bu yetenekli gencimiz, farklı bir iş aramaya başlıyor. Uygun olduğunu
düşündüğü ilk fırsatta da, büyük heyecanlarla girdiği şirketinden ayrılıyor. Bu
Türkiye'de malesef çok sık karşılaştığımız bir tablo.
Takım
çalışmasına çok önem verdiğini her fırsatta dile getiren köklü bir firmada işe
başladıktan kısa bir süre sonra, baskıcı bir yöneticiyle çalıştığınızı ya da
şirketin yönetim sisteminin delegasyondan bi haber olduğunu
farkedebiliyorsunuz.
Bu
durum bize (mecazen) ambalajdan ziyade ürün içeriğine yatırım yapmamız gerektiğini
gösteriyor.
Bu
konuda danışmanlık hizmeti sunan bir çok kurum var dünyada. Ülkemizde de son
yıllarda son derece yükselen bir trend - işveren markalama. Bu konuda çok iyi
çalışmalar yapan çok iyi isimler mevcut. Gönül ister ki her kurum bu konuya
gereken önemi göstersin. Bu farkındalığı benimsemek, bir birey olarak üzerimize
düşeni yapmaya başlamak için, verimlilik odaklı değişim için ilk adım belki de.
Geleceğimiz
olan gençleri mutlu birer çalışan haline getirmek herşeyden önce bizim
elimizde. Hiç şüphesiz, bu çaba bizlere daha huzurlu, daha tatminkar bir iş
yaşamı olarak geri dönecek.
Sim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder