“Duyduğum kadarı ile bir önceki iş yerinde yöneticisi ile
bir takım sorunlar yaşamışlar, malum sektör küçük, duyuluyor oradan buradan.
Ben böyle asi bir çalışanı zapt edemem ekibimde, bütün dinamikler yerinden
oynar. Başka aday var mı elimizde?”
“Yahu Simla, bu adayı işe aldık, eğitimi falan süper, tamam
anladım da, bu çocuk sürekli mevcut düzenimizi değiştirme çabasında. Durup
dururken yeni fikirlerle geliyor, yani tamam destekleyeyim ama söyledikleri
olur şeyler değil ki.. 40 senelik tedarikçimizin lojistik operasyonunu falan
sorguluyor, neymiş, keşke merkez depoları İzmir’de bulunan bir firmayla
çalışsaymışız, o zaman daha ucuz mal edermişiz her şeyi.. Kafa yorduğu şeylere
bakar mısın? Acaba deneme süresi geçmeden yeni adaylar mı bakmaya başlasak, ne
dersin?”
Seneler boyunca duyduğum yorumlardan sadece bir kaçını
paylaştım yukarıda. Çoğu zaman departman yöneticilerinden aldığım bu tür geri
bildirimleri, kendi yöneticimden, koca İK yöneticilerinden duyduğum anlar da
oldu. En büyük hayal kırıklığını da o anlarda yaşamıştım zaten.
Bir kuruma başlı çalıştığınız zaman, kurumun kültürüne ters
düşebilecek adımlar atmaktan kaçınabiliyorsunuz. Bu son derece normal. Kurumsal
hayat, kendi içinde yazılı halde bulunmayan bir çok davranış kuralına uymanızı
gerektiren sanal bir dünya aslında. Hepimiz üniversiteden mezun olunca koşa
koşa kariyer yolumuza gittik. En iyi şirketleri, en uygun pozisyonları
kovaladık. İşe alındığımız anda kutlamalar yaptık, selfie’ler çekip pastalar
kestik. Ne zaman ki işin içine girdik, bu kuralları gördük, o anda aslında
belki de bize pek uygun olmayan bir dünyaya girdiğimizi fark ettik.
Üniversitedeyken her görüşümüz kabul görür, desteklenirdi.
Bir çok sosyal kulüp bize kendimizi geliştirme fırsatı verirdi. Kariyer günleri
ve benzeri etkinliklerde bir çok büyük şirketin ne kadar özgür, farklılıklara
saygılı ve yaratıcı çalışma ortamına sahip olduğunu dinleyip durduk.
Beklentilerimizi yükselttik. Ama iş hayatına girdiğimizde yaşadığımız ilk
sıkıntılı anda, bir takım değerlerimizi sorgulamaya başladık. En azından bende
öyle oldu.
Yaşadığımız sorunların bir çoğu beklentilerimizin
karşılanmamasından doğdu. Hayaller Paris gerçekler Muş oldu yani. Fikirlerimizi
değersiz gören, bize hareket alanı bırakmadığını düşündüğümüz yöneticilerimiz
oldu. Bu parodide başrolü hep ego oynadı. Şöyle elimizi kolumuzu kocaman açıp
koşturamadık bir türlü. Şirketimizin vizyonunu dinledik, oryantasyon
eğitimlerinde. (Ben bizzat anlattım mesela her yeni katılan arkadaşa senelerce)
Ama vizyonun bir parçası olmak istediğimizde engellendik.
25 yaşındaki İK Uzmanı Özge’nin sözlerine kulak verelim :
“Aslında her şey mükemmel başlamıştı. Hayalini kurduğum
şirketin 4 farklı mülakatını başarıyla tamamlamış ve işe alınmıştım. Bu
motivasyonla ilk 6 ay tüm enerjimi şirkete verdim. Arkadaşlarımı çok sevdim.
Yaptığım işi çok sevdim. Gece gündüz demeden devamlı çalıştım. Sürekli
süreçlerimizi geliştirmeye yönelik fikirler sundum yönetime. Ancak bir noktadan
sonra bazı haksızlıklara uğradığımı fark ettim. Bunca çalışmam hak ettiği değeri
görmediği gibi, benden sonra işe alınan daha tecrübesiz bir arkadaşım, benden
daha az çalışmasına rağmen yaptığı kişisel pazarlamayla benden önce terfi aldı.
Yaptığı tek şey yöneticimin her dediğini sorgusuz sualsiz kabul etmek, hiçbir
fikir sorgulamamak ve yalnızca söylenileni yapmaktı. İşte o anda çok sevdiğim
şirketime olan aidiyet duygumu tamamen yitirdim. İşe gelmek ızdırap olmaya
başladı. Eski enerjimi bulamadım. Bunu kendime bir meydan okuma gibi gördüm ve
kendimi tekrar motive edebilmek için çok mücadele verdim. Ancak yöneticimin
ekibine adil davranmayışı tüm bireysel çabalarımı etkisiz bıraktı. Bunu
kendisiyle bir kaç kez konuşmaya çalıştım. Mail attım, kahve içtim, uzun uzun
anlattım ancak bir türlü hissetiklerimi ona yansıtamadım. Böyle olmasını
gerçekten hiç istemezdim, böyle bir şey olabileceğini hiç düşünmemiştim.”
Özge 1990 doğumlu.
Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden birini üstün başarı ile bitirmiş,
müthiş bir yetenek. Çalışkan, zeki, sürekli değişim ve gelişime inanan,
şirketleri başarıya taşıyacak vizyoner çalışanlardan biri.
Ancak Özge’nin içinde bulunan bu müthiş potansiyel,
yöneticisinin bireysel yaklaşımları nedeni ile olgunlaşma imkanı görmeden
söndürülmüş. Bu son zamanlarda o kadar fazla duyduğumuz, gördüğümüz bir senaryo
ki.
Biz yeni nesil insanları (kendimi de bu grubun içine
rahatlıkla koyabilirim zira çok benzer davranışları kendimde de görüyorum,
gördüm), iş hayatındaki büyüklerimiz tarafından doğru algılanmak istiyoruz.
Yöneticilerimiz açısından “saygısızlık, asilik” olarak algılanan bir çok
davranışımız, aslında hem bizlerin, hem de şirketlerimizin daha iyi bir yer
olması için aslında.
Biz uzaydan gelmedik. Bizim DNA yapımızda yöneticilerimizden
farklı bir hücre yok. Sadece düşünme sistemimiz ve değerlerimiz farklı.
Kısa süreli iş deneyimlerimiz olabilir, bu istikrarsızca
algılanabilir. Bu bizler için, “Kariyerimizin başında iken daha fazla şirket
görmek, daha fazla kültürü tanımak ve daha fazla gelişim imkanı” olabiliyor
çoğu zaman. Her sene yaz tatilini Ayvalık’ta geçirmek yerine tüm Ege’yi
arabayla gezmek gibi biraz. Her seferinde farklı bir koyda yüzmeyi seçmek
gibi. Ama deniz yine aynı deniz. Biz
yine aynı biz.
Biraz cesuruz evet. Yöneticilerimize göre daha fazla ifade
edebiliyoruz kendimizi. Burada niyetimiz yöneticilerimizi yermek, onlardan daha
fazla bildiğimizi ıspatlamak ya da kendimizi gösterip bir an evvel terfi almak
vesaire değil. Biz fikirlerimizi söylerken, bunun gerçekten şirketimiz ve
ekibimiz için iyi olduğunu düşünerek söylüyoruz. Herhangi bir hedef yok bu
düşüncelerimizi ifade ederken. Hep birlikte gelişelim, fikirlerimizi
tartışalım, ortak bir karara varalım istiyoruz.
Meraklıyız bir de. Merak ettiğimiz, ilgimizi çeken her
bilgiyi/kişiyi birkaç saniye içinde bulabiliyoruz. Yeter ki merak edelim,
ilgimizi çeksin ve ulaşmak isteyelim. Elinizdeki bu müthiş gücün ne kadar
farkındasınız?
Spritüel inanışların hemen hemen tümü, bir sayfayı
kapatmadan bir diğerine tam anlamıyla geçiş yapılamayacağını savunur. Geçmişi
temizleme egzersizleri, odaklanma kuvvetini arttırıcı meditatif etkinlikler vs
tümü aynı hedefe hizmet eder aslında; önyargılardan arınmak, ana/kişiye
odaklanabilmek ve yapıcı adımlar atmak. Biz istiyoruz ki, yöneticilerimiz
bizlere yaklaşırken tüm önyargılarını kapının dışında bırakabilsin. Korkmasın.
Bizi dinlesin, anlamaya gayret göstersin. Zor olduğunu biliyoruz. Anca bizler
iş birliğine gerçekten çok açığız. Çoğu zaman küçücük omuzlarımıza bu ilişkiyi
kurabilmek için haddinden fazla yük alabiliyoruz. Ve istiyoruz ki,
yöneticilerimiz de bu çabayı görsün, onlar da bir adım atsın. Bunu hissedelim.
Diyelim ki iş değiştirdiniz. Senelerce çalıştığınız şirkette
kullanılan program yerine, bambaşka bir program kullanılıyor. Senelerce müthiş
bir el çabukluğu ile haletliğiniz işlerin tümü, birden sekiz kat fazla zaman
almaya başladı. Bu durumda sinirlenip programın değiştirilmesini mi talep
edersiniz, yoksa kendinize zaman verip yeni programa alışmaya mı çabalarsınız?
İşte bizler çoğunlukla yeni programa hızlıca adapte olabiliyoruz. Ve istiyoruz ki,
bizlere, düşünce sistemimize ve değerlerimize de benzer anlayışı gösterin.
Aslında istediğimiz şey bu kadar basit. İletişim
yöntemimizde her hangi bir art niyet aramadan, tertemiz duygularla yaklaşın
bize. Bir es verin hayata, ve geçmişte tüm yaşadıklarınıza. Yepyeni bir bakış
açısı ile bize adım atın, kucak açın.
Bunun gerçek olabildiği gün, her şeyin tersine döndüğü,
işyerlerinin daha uyumlu ve mutlu olduğu an olabilir. Zaman alacaktır, ancak
süper etkili bir adım olabilir. Bize doğru zihniyetle yaklaştığınız zaman,
beraber ne mucizeler yaratacağımızı bir bilseniz, şaşar kalırsınız.
Biz sizi seviyoruz. Biz size saygı duyuyoruz. Belki önünüzde
el pençe durmuyoruz. Belki her söylediğinizi hemen kabul etmiyoruz. Ama inanın
size saygı duyuyoruz. Siz de bizi severseniz, size bir ömür boyu sürecek bir
güç ile bağlanabiliriz. Varımızı yoğumuzu sizin için verebiliriz. Aslında böyle
de adanmış, böyle de sadığız. Ama önce sevmemiz ve sayıldığımızı hissetmeye
ihtiyacımız var.
Rica etsek, bize biraz kulak verebilir misiniz?
Sim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder