29 Aralık 2015 Salı

Overthinking!


“Düşünüyorum o halde varım” diyen Descartes, belli ki pek de spiritüel bir insan değildi..

“Düşünme hiç neden diye, yorulma!” diye bağıran Ajda Pekkan’a ise saygım büyük J

Yaklaşık 1 seneye yakın süredir fazlasıyla düşünme halindeyim.

Etrafımdaki her şeyi sorgulayan, merakla beslenen bir yapım var. Çalışırken de böyle, etrafımdakileri analiz ederken de.. Sanki her keşif ayrı bir tatmin, her yeni öğrenim ayrı bir kazanım benim için. Oyun gibi.

Fakat zaman zaman “Overthinking” moduna geçip kendime zarar verici noktaya gelebiliyorum. Sanıyorum biz kadınlar, bunu yapmaya doğuştan meyilliyiz.

“Kontrol vs Akış”

“Zihin vs Kalp”

“Mantık vs Duygu”

Bütün mücadele bunlar arasında yaşanıyor aslında. Bunu, mücadele olmaktan çıkarıp, ikisini el ele tutuşturabilmekte esas meziyet. Sene 2015, etraf dolmuş stres kaynağı, nasıl başaracağız?

Bağlı çalıştığın kişi özene bezene gönderdiğin rapora dönüş yapmadı mı hala?

X firmasına geçtiğin teklife yanıt gelmedi mi?

Sevgilin bu akşam kiminle yemekte bilmiyor musun?

Ya önümüzdeki ay yeterince kazanamazsan?

İşte bunlar hep zihin, hep kontrol. Amacı çok masum bu sorgulamanın, zihnin seni koruyor! Zarar görme, acı çekme, hayal kırıklığı yaşama diye bu mekanizma devreye giriyor. Ve of, öyle inandırıcı ki.. İnsanlık gereği bu kusursuzca planlanmış tuzağa düşüveriyorsun. Arkadaşlarınla dertleş, eşe dosta anlat, onlar daha da zehirlesin, sonra uğraş dur. Kalbinde hafif çarpıntı, saçını başını yolma, tırnak yeme, kendini alkole verme ve bilimum enteresan kaçış yöntemleri içinde boğul. Hep böyle. Hepimiz böyleyiz.

Bunları yapınca ne kazanıyoruz peki? N daha iyi oluyor? Firma teklife yanıt veriyor mu? Sevgilimiz daha anlayışlı hale geliyor mu? Bir sonraki ay ne kadar kazanacağın netleşiyor mu? Hayır.

Demek ki işe yaramıyor? Demek ki sadece bize ve çevremize daha da fazla stres yüklüyor. Demek ki çok da doğru bir yöntem değil?

Değilse değiştirelim o zaman. Ne yapalım, ne denesek? Daha yapıcı bir yolu var mı?

Var.

Kendini değiştirmek. Zihnini sakinleştirmek. Kendini “güvende” hissetmeni sağlayacak adımlar atmak.

Günümüzde zihni kalp ile barıştırmaktan ziyade, zihni susturucu, sorunlarını erteleyici ve boşvermişlik havası aşılayan anti depresan ilaçlar revaçta. Çok mu streslisin, at bir xanax?  Sorunlarını çözemiyor musun? Al 20’lik Cipralex, bak bakalım bir şey kalıyor mu.

Nasıl bu kadar emin konuştuğumu, bizzat bu yollardan geçmiş olduğumla açıklamama gerek yok sanırım? J

2.5 sene Cipralex kullandım. O dönem kendini bilmez bir yönetici ile çalışmak durumundaydım. Yaş 27. Canıma okudu, sağlığım bozuldu. Ben de doğru yönetemedim hislerimi, bu kadar farkındalık yok o zaman tabi, öfkeye öfkeyle, hırsa hırsla yanıt vermeler, içine atmalar falan. Çöktü beden. Hop panik atak. 2.5 sene boyunca uçağa binemedim. İlk aylarda metroya bile binemedim, penceresiz her yer boğdu beni. Her yere arabayla gittim, iyi yanından bakarsak uzun yol şöförlüğü becerilerim arttı. Neyse ilginç günlerdi, geçti gitti.

Şimdi fark ediyorum, manasızmış. Sadece ertelemişim, kendimden uzaklaşmışım. Ne zaman telkini öğrendim, ne zaman kendimi tanıdım, ne zaman arındım, o zaman geçti sorunlar aslında. İlaç erteledi. Yüzüme bir gülücük yapıştırdı. Hiç düşündürmedi, müthiş bir akış durumu. Ama gerçek değil. Yaratıcılığım sekteye uğradı. Ben ben değildim. Sevemedim o kafaları.

Stres yönetimi konusunu eğitimlerimde anlatırken hep milattan önceki insanları örnek vererek başlarım. İnsan doğasını en iyi açıklayan örnektir. Mağarada yaşayan ilkel insan, dışarı çıkar ve bir ayı ile karşılaşır. (Tehdit) Bu durumda insanın seçeceği iki yol vardır; savaş ya da kaç. Her iki yol için de beden kendini hazırlar. Kan pompalamaya başlar, kasları şişirir. Daha hızlı koşsun (kaç) ya da daha güçlü hamleler yapabilsin diye (savaş).

Günümüzde karşımıza çıkan tehdit kaynakları bambaşka, ama verilen tepki yine aynı. Trafik, iş stresi, ikili ilişkiler, arkadaşlıklar.. Bedenin verdiği tepki yine aynı. Ya savaşacaksın, ya kaçacaksın. Sürekli bir aportta bekleme hali, sürekli “tehdit nereden gelecek” diye hazırlıklı olma.. Nasıl da yorucu..

Sorgulama ve kendini zehirleme başladığında ne yapacağız peki?

1)      Farkındalık ; Bunun bir savunma mekanizması olduğunu fark etmek, işin ilk adımı. Hissini tanımak, neden böyle düşündüğünü analiz etmek. “Dur Sim, bu sen değilsin. Zihnin seni korumak istiyor, bu yüzden sana bunları düşündürüyor. Oysa tehlike ya da tehdit altında değilsin sen. Dur, bir rahatla. Bir dışarı çık, bir dışarıdan bak. Bakarken sevgiyle bak. Hissederek bak”

2)      Doğru Değerlendirme ; Sevgi dolu & anlayışlı olmak ve aptal yerine konulmak arasında müthiş ince bir çizgi var. Başına gelen bir kötülükle ya da şüpheli / belirsiz bir durumla karşılaştığında, eğer huzuru ve anlayışı seçersen, bu kararı zihninle mi kalbinle mi verdiğini asla bilemeyeceksin. Hem esas soru şu, nasıl karar aldığının bir önemi var mı? Bırak barışsınlar, bırak beraber hareket etsinler işte. Mis. Zaten hissedersin bunu. Sevgiline kızıp, hala onunla olmayı seçiyorsan mesela, hala bir umudun var demektir. Hala inanıyorsun demektir. Bu yüzden, gereksiz strese çok da gerek yok. Basit.

3)      Zihni Gevşetme ; Bunu nasıl yapacağın sana kalmış. Ben telkin ve meditasyonu seçtim. Bir de sporu. Sporun bilimsel ıspatlı bir etkisi zaten var, endorfin ve serotonin salgılıyorsun, hayatın güzelleşiyor J Meditasyona gelince, bana nasıl uzaktı, nasıl sıkıcı ve saçma geliyordu anlatamam. Meditasyon denince aklıma gelen şuydu ; şöyle deniz kenarında, incecik bacaklı, tayt giymiş, saçı topuz bir kız, bacaklarını bağdaş yapmış kendi kendine takılıyor. Ne yapıyor belli değil. İçine girince anladım, öyle değilmiş. Evde kulaklığını takıp istediğin an odaklanabiliyorsun. Bunun için süreklilik şart. Her şey çok çalışmak ve çabalamakla oluyor zaten. Bunda da aynı şey. Sık sık yapacaksın. Sakin nefeslerle bedenini rahatlatıp kendine odaklanacaksın. Acele yok. Telaş yok. Panik yok. Korku yok. Her şey akışta. Güvendesin. Güvendesin. Güvendesin. Kendine ayıracağın günde 15 dakikalık bu zaman, hayatında müthiş değişimler sağlıyor.

Her şeyi kontrol edemiyoruz. Etmemiz de gerekmiyor.

Ama kendimizi dinleyebiliyoruz. Kendimizi değiştirebiliyoruz.

Bunca çabaya rağmen olmadı mı, bırak o zaman. Bu da kolaylaşıyor kendini dinlediğinde.

Yani aslında çoğu zaman kendi hayatımızı kendimiz zorlaştırıyoruz, iplikleri yumak haline getirip, merkezine kendimizi koyup, boyna söyleniyoruz. Çöz çözebilirsen.

Ben hala öğreniyorum. Ben her gün yol kat ediyorum. Bu işler öyle işler ki, sanırım ölene kadar gelişim ve değişim devam edecek. Hayat karşıma yeni hikayeler çıkaracak, her yeni hikayede bir adım daha ilerleyeceğim.

Umarım daha fazla sevgiyle ve sükunetle..

Sim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder