30 Aralık 2015 Çarşamba

Vizyonlama


Nisan 2017 – Ronin Danışmanlık’ta sıradan bir gün..

“Peki hiç mi zorlanmadınız kendiniz uçmaya karar verdiğinizde?”

“Biz mi? E zorlandık tabi. Çok hem de.

Özellikle ilk sene.. 2015’te..

Bir de bizim meslek bir garip. Ürün sensin. Ürünü satan sensin. Vizyon sensin. Her şey sensin. Müşterinin eline somut bir ürün vermiyorsun, danışmanlık dediğin bir acayip iş. Herkesin her şeyi en iyi bildiği (!) bu ülkede danışman olmak daha da zor.

İlk başladığımızda müthiş hevesli ve enerjiktik mesela. Aslandık. Kaplandık. İsim de Ronin malum, yöneticisi olmayan savaşçı. Böyle girdik olaya. Cin olmadan adam çarpmak falan değildi yaptığımız, Caner de ben de mesleğimizde yeteri kadar tecrübe sahibi, daha da mühimi, kendini sürekli yenileyen tiplerdik. Üstelik gençtik. Gençleşen işgücü ile ilerleyen ve kurumsal anlamda yaşlanan şirketlere taze kan olacaktık. En çok da buna güvendik. Kendimize.

İflah olmaz bir proje insanı olarak, tabi ki Ronin’in kuruluş aşaması en sevdiğim zamanlardı. Logoya karar ver, eğitim içeriklerini belirle, firma araştırması yap, web siteni kur, ofise taşın, eşi dostu bilgilendir. Müthiş zamanlardı!

Ardından maraton başladı. Bol bol iş ortaklığı, bol bol firma ziyareti. Keyifler yerinde! Arada bir iki iş de aldık o dönem, motivasyon tavan!

Sonra seçimler oldu Haziran’da. Seçim hükümeti kurulmuştu, hiç unutmam. Sanki tüm iş dünyası rölantiye düşmüş gibiydi, yaprak kıpırdamıyor. Hasbel kader kendimizi geçindirecek birkaç iş almıştık, buna da şükür deyip oturduğumuz zamanlardı. Kasım’da seçimler tekrarlandı. Eylül ortası-Ekim sonu resmen durmuştuk. Böyle sabit durduk. Randevu bile alamıyorsun, epey sinir bozucu bir durumdu. Hay Allah, yanlış zamanda mı atıldık vesaire diye düşünürken, illa ki bir telefon, bir bağlantı bir şey yüzümüzü güldürmeyi başardı. Hep endişelendik, ama endişelendiğimiz şeyler hiçbir zaman gerçek olmadı. O dönem ürün geliştirelim, yeni eğitimler yaratalım diye kafa yorduğumu, bolca araştırma yaptığımı hatırlıyorum mesela. Üretmeye devam edelim, demiri işletelim, piyasadan kopmayalım diye düşünüyordum.

Bir yandan da bu işlerle hiç alakası olmayan insanlardan gelen direnci yönetmeye çabalıyordum. Adam kurumsalın güvenli kollarında, kalkmış atıfta bulunuyor! Tek tek laf anlatıyorsun, sırf saygından. Sadece benim geçtiğim yollardan geçmiş insanların söylediklerini umursadığımı ve dikkate aldığımı hatırlıyorum. Çünkü zaten, bir tek onların yorumları mantıklı ve kayda değerdi. Her insan bir birey, herkesin bir fikri var, herkes paylaşsın elbette, ama herkesinkini ciddiye alamam J Mesela diyor ki, “Eee neler yaptın? Referansların kim?”. Tamam haklı. Ama bu öyle bir yaşam şekli ki, sonuçla birlikte süreci de iyi değerlendirmen ve anlaman gerekiyor. Süreç, sonuçtan çok daha keyifli. Sürecin güzel olsun, sonuç zaten geliyor. Anlat anlatabilirsen. Zor tabi. İlk aylarda özellikle.

Sonra, ilk kazığımı da 2015’te yemiştim. Ne gülmüştüm sonrasında ama! Bir inşaat firması. Tam 6 kere gittim. Yazıyla altı. İhtiyacı tespit ettik. Çözümü sunduk. İçerik değişikliği istedi, yaptık. Daha fazla rakamsal data istedi, sunduk. Sunum örnekleri istedi, gönderdik. Görüşmelerimiz haftalarca devam etti. Sonuç; yönetici beyefendi, bizden aldığı know-how’ı, yaratıcılığı, çözüm önerilerini bizden bir güzel aldı, tanıdığı eğitim firmasına iletti, “tam olarak bunu istiyorum” dedi ve işi onlara verdi. Benim emeğimi, bebeğimi, araştırmalarımı, fikirlerimi, her şeyi aldı, bambaşka birine verdi J

Önce bir sinirlenmiştim doğal olarak, sonra hemen geçmişti. Akşamına fıstık gibi kutlama yaptığımı hatırlıyorum. Neticede beyin benim beynim. Bilgi bende. Aktarım şekli bende. Takılma Sim demiştim. Böyle copy-paste gitseydi bu işler..

2015’te bir takım iş ortaklıklarımız oluşmuştu, en çok bu sistemi sevmiştim. Start-up, Start-up’ın en büyük destekçisi. Ne güzel projeler geliştirmiştik bu şekilde.. Pek alakasız gördüğün kimseler, sana mükemmel kapılar açabiliyordu o dönem. Aslında hala öyle.  Bunun sonu yok belli ki. Bu ortaklıkları yürütmek muhteşemdi, ama hepsi uzun vadeli maddi getiri sağlayacak projelerdi. Keyifle tırmalıyordum her gün, ama yeteri kadar kazanmıyordum mesela. Sanıyorum 2015 kış idi o dönem.. Ne ilginç zamanlardı.. Bir düşer, bir kalkardım.. Yorucuydu, özellikle psikolojik açıdan. Sağlam güç istiyor o dönemler..

Günlük yaşantımızın sekteye uğradığı ölçüde maddi sıkıntıya düştüğümüz günler de olmuştu. O dönem hafif çaplı isyanlar yaşadığımı hatırlıyorum.. “Her şeyi yapıyorum, bir çok insandan daha iyi olduğumu biliyorum, o halde neden olmuyor?” Fazla snob gelebilir kulağa, ama ben ilk İstanbul Kart’ımı da o dönem almıştım. İlk birkaç toplu taşıma denemesi zor gelmişti, sonra işin pratikliğine hayran kaldım, hala zaman zaman toplu taşıma kullanıyorum J

Bunları yaşayacağımı bal gibi biliyordum. Göze almıştım. Ayına kadar hesaplamıştım. Ölçüp biçmiştim. Yani yaşananları şaşkınlıkla karşılamamıştım aslında, hepsini biliyordum. Sadece teoriden pratiğe geçtiğinde ruh tepki veriyordu işte. Her değişim insanda direnç yaratıyor ilk başta. Ardından alışıyorsun J Şimdi gülümseyerek hatırlıyorum o günleri.

İsyan zamanlarımda beni sakinleştiren güzel insanlarım vardı, o anlamda çok şanslıydım. Her düştüğümde beni kaldırırlardı, bu yollardan bizzat geçmişlerdi. Onlar beni kaldırırken hep düşünürdüm, onlar düştüğünde onları kim kaldırıyor peki? Bu güç nereden geliyor? Şimdi daha net oturdu kafamda.. Onlara daha yakınım artık sanki..

Hatırladığım bir şey de, kurumsala dönmenin asla bir alternatif olmadığıydı mesela. Bu konuda çok keskindim. Çünkü kendimi tanıyordum, kurumsalın güvenli sularını özlediğim falan yoktu, eğer dönmeyi düşünsem, bunu sadece düzenli maddi gelir için yapardım. Yapmadım. Önceliğim hiçbir zaman para değildi o zamanlar, hala da öyle. Zaruri ihtiyaçlarımı karşılayacak kadar kazanmak yeterliydi. Kurumsala dönseydim, maksimum 2 sene sonra yine içimde kımıldanmalar başlayacak, “Hadi Sim” diyecekti. Belki o zaman bu kadar tuzu kuru, bu kadar esnek olmayacaktım? O zaman neden pes etseydim? İyi ki etmemişim diyorum şimdi J

O zamanlar çok karışıktım. Günde seksen defa iniş çıkış yaşıyordum. Kendimi sürekli sahile atıyordum, yürüdükçe geçiyordu. Hem güzel kilo da vermiştim bunun sayesinde, ne güzel olmuştu.. Şimdi iyi ki diyorum. İyi ki bu kararı vermişim, iyi ki pes etmemişim, iyi ki kalbimi dinlemişim, iyi ki önüme çıkan yolda ilerlemişim..

Bak şimdi tam 2 yaşında çocuğumuz. Referanslarımız, eşi benzeri yapılmamış projelerimiz var. Büyüttük, sabırla ve keyifle. Evet zorlandık, ama kolay olan yolu var mı ki bu işin? Zengin kocamdan 3 çocuk yapıp ardından modacı olmayacağıma göre, kafam boş durmayacağına göre, içimdeki bilgi paylaşma aşkı susmayacağına göre, illa ki bir gün bu olacaktı.

Bak beni o günlere götürdün.. Anımsayınca gülümsüyorum farkındaysan ister istemez.. Şimdiki ben olarak, o günkü Simla’ya ulaşabilseydim eğer, ona büyük ihtimalle “Fazla endişelenme, yorulma, harika olacak her şey. Yaptıklarının tadını çıkarmaya bak, sen doğru yoldasın, aynen yolunda devam et” demek isterdim. Ama işte, bunlar hep yaşandıkça öğreniliyor.

Şimdi bu sene, 2017’de, yeni bir proje daha başlattık Caner ile. Bu yola girecek kişilere ulaşıp, onlara ücretsiz süreç danışmanlığı yapıyoruz. Ben motivasyonlarını yüksek tutmak için ipuçları veriyorum, manevi destek sağlıyorum. Caner de fizibilite ve finansal kısımlarla ilgileniyor. Bu sanki manevi borcumuz gibi hissediyoruz ikimiz de. Bize de müthiş faydası olacak bu projenin, yeni beyinlerden çok farklı bakış açıları kazanabiliyoruz.

Özetle; bir daha dünyaya gelsem, kesinlikle bir daha aynı yolu seçerdim. Çünkü bu yol, aslında bendim.  Yaşanan tüm zorluklarıyla, bütün iniş çıkışlarıyla, muhteşem bir karardı..”

Sim

(Gerçek yazım tarihi; 30 Aralık 2015J)

 

 

 

1 yorum:

  1. Simla, bence sen tertemiz ruha sahip bir insansın. Bunu yıllar önce Mavi'de staj yaptığında anlamıştım. Duygusal zekası yüksek birisin. Şimdi başarılı olduğunu gördüğümde, yanılmadığımı anlıyorum. Ufaklığı öpüyorum. Sevgiler, Halil...

    YanıtlaSil