Nisan 2017 – Ronin Danışmanlık’ta
sıradan bir gün..
“Peki hiç mi zorlanmadınız kendiniz uçmaya karar verdiğinizde?”
“Biz mi? E zorlandık tabi. Çok hem de.
Özellikle ilk sene.. 2015’te..
Bir de bizim meslek bir garip. Ürün sensin. Ürünü satan
sensin. Vizyon sensin. Her şey sensin. Müşterinin eline somut bir ürün
vermiyorsun, danışmanlık dediğin bir acayip iş. Herkesin her şeyi en iyi
bildiği (!) bu ülkede danışman olmak daha da zor.
İlk başladığımızda müthiş hevesli ve enerjiktik mesela.
Aslandık. Kaplandık. İsim de Ronin malum, yöneticisi olmayan savaşçı. Böyle
girdik olaya. Cin olmadan adam çarpmak falan değildi yaptığımız, Caner de ben
de mesleğimizde yeteri kadar tecrübe sahibi, daha da mühimi, kendini sürekli
yenileyen tiplerdik. Üstelik gençtik. Gençleşen işgücü ile ilerleyen ve kurumsal
anlamda yaşlanan şirketlere taze kan olacaktık. En çok da buna güvendik.
Kendimize.
İflah olmaz bir proje insanı olarak, tabi ki Ronin’in kuruluş
aşaması en sevdiğim zamanlardı. Logoya karar ver, eğitim içeriklerini belirle,
firma araştırması yap, web siteni kur, ofise taşın, eşi dostu bilgilendir.
Müthiş zamanlardı!
Ardından maraton başladı. Bol bol iş ortaklığı, bol bol
firma ziyareti. Keyifler yerinde! Arada bir iki iş de aldık o dönem, motivasyon
tavan!
Sonra seçimler oldu Haziran’da. Seçim hükümeti
kurulmuştu, hiç unutmam. Sanki tüm iş dünyası rölantiye düşmüş gibiydi, yaprak
kıpırdamıyor. Hasbel kader kendimizi geçindirecek birkaç iş almıştık, buna da
şükür deyip oturduğumuz zamanlardı. Kasım’da seçimler tekrarlandı. Eylül
ortası-Ekim sonu resmen durmuştuk. Böyle sabit durduk. Randevu bile
alamıyorsun, epey sinir bozucu bir durumdu. Hay Allah, yanlış zamanda mı
atıldık vesaire diye düşünürken, illa ki bir telefon, bir bağlantı bir şey
yüzümüzü güldürmeyi başardı. Hep endişelendik, ama endişelendiğimiz şeyler hiçbir
zaman gerçek olmadı. O dönem ürün geliştirelim, yeni eğitimler yaratalım diye
kafa yorduğumu, bolca araştırma yaptığımı hatırlıyorum mesela. Üretmeye devam
edelim, demiri işletelim, piyasadan kopmayalım diye düşünüyordum.
Bir yandan da bu işlerle hiç alakası olmayan insanlardan
gelen direnci yönetmeye çabalıyordum. Adam kurumsalın güvenli kollarında,
kalkmış atıfta bulunuyor! Tek tek laf anlatıyorsun, sırf saygından. Sadece
benim geçtiğim yollardan geçmiş insanların söylediklerini umursadığımı ve
dikkate aldığımı hatırlıyorum. Çünkü zaten, bir tek onların yorumları mantıklı
ve kayda değerdi. Her insan bir birey, herkesin bir fikri var, herkes paylaşsın
elbette, ama herkesinkini ciddiye alamam J
Mesela diyor ki, “Eee neler yaptın? Referansların kim?”. Tamam haklı. Ama bu
öyle bir yaşam şekli ki, sonuçla birlikte süreci de iyi değerlendirmen ve
anlaman gerekiyor. Süreç, sonuçtan çok daha keyifli. Sürecin güzel olsun, sonuç
zaten geliyor. Anlat anlatabilirsen. Zor tabi. İlk aylarda özellikle.
Sonra, ilk kazığımı da 2015’te yemiştim. Ne gülmüştüm
sonrasında ama! Bir inşaat firması. Tam 6 kere gittim. Yazıyla altı. İhtiyacı
tespit ettik. Çözümü sunduk. İçerik değişikliği istedi, yaptık. Daha fazla
rakamsal data istedi, sunduk. Sunum örnekleri istedi, gönderdik. Görüşmelerimiz
haftalarca devam etti. Sonuç; yönetici beyefendi, bizden aldığı know-how’ı,
yaratıcılığı, çözüm önerilerini bizden bir güzel aldı, tanıdığı eğitim
firmasına iletti, “tam olarak bunu istiyorum” dedi ve işi onlara verdi. Benim
emeğimi, bebeğimi, araştırmalarımı, fikirlerimi, her şeyi aldı, bambaşka birine
verdi J
Önce bir sinirlenmiştim doğal olarak, sonra hemen geçmişti.
Akşamına fıstık gibi kutlama yaptığımı hatırlıyorum. Neticede beyin benim
beynim. Bilgi bende. Aktarım şekli bende. Takılma Sim demiştim. Böyle
copy-paste gitseydi bu işler..
2015’te bir takım iş ortaklıklarımız oluşmuştu, en çok bu
sistemi sevmiştim. Start-up, Start-up’ın en büyük destekçisi. Ne güzel projeler
geliştirmiştik bu şekilde.. Pek alakasız gördüğün kimseler, sana mükemmel
kapılar açabiliyordu o dönem. Aslında hala öyle. Bunun sonu yok belli ki. Bu ortaklıkları
yürütmek muhteşemdi, ama hepsi uzun vadeli maddi getiri sağlayacak projelerdi.
Keyifle tırmalıyordum her gün, ama yeteri kadar kazanmıyordum mesela. Sanıyorum
2015 kış idi o dönem.. Ne ilginç zamanlardı.. Bir düşer, bir kalkardım..
Yorucuydu, özellikle psikolojik açıdan. Sağlam güç istiyor o dönemler..
Günlük yaşantımızın sekteye uğradığı ölçüde maddi sıkıntıya
düştüğümüz günler de olmuştu. O dönem hafif çaplı isyanlar yaşadığımı
hatırlıyorum.. “Her şeyi yapıyorum, bir çok insandan daha iyi olduğumu
biliyorum, o halde neden olmuyor?” Fazla snob gelebilir kulağa, ama ben ilk
İstanbul Kart’ımı da o dönem almıştım. İlk birkaç toplu taşıma denemesi zor
gelmişti, sonra işin pratikliğine hayran kaldım, hala zaman zaman toplu taşıma
kullanıyorum J
Bunları yaşayacağımı bal gibi biliyordum. Göze almıştım.
Ayına kadar hesaplamıştım. Ölçüp biçmiştim. Yani yaşananları şaşkınlıkla
karşılamamıştım aslında, hepsini biliyordum. Sadece teoriden pratiğe geçtiğinde
ruh tepki veriyordu işte. Her değişim insanda direnç yaratıyor ilk başta.
Ardından alışıyorsun J
Şimdi gülümseyerek hatırlıyorum o günleri.
İsyan zamanlarımda beni sakinleştiren güzel insanlarım
vardı, o anlamda çok şanslıydım. Her düştüğümde beni kaldırırlardı, bu
yollardan bizzat geçmişlerdi. Onlar beni kaldırırken hep düşünürdüm, onlar
düştüğünde onları kim kaldırıyor peki? Bu güç nereden geliyor? Şimdi daha net
oturdu kafamda.. Onlara daha yakınım artık sanki..
Hatırladığım bir şey de, kurumsala dönmenin asla bir
alternatif olmadığıydı mesela. Bu konuda çok keskindim. Çünkü kendimi
tanıyordum, kurumsalın güvenli sularını özlediğim falan yoktu, eğer dönmeyi
düşünsem, bunu sadece düzenli maddi gelir için yapardım. Yapmadım. Önceliğim hiçbir
zaman para değildi o zamanlar, hala da öyle. Zaruri ihtiyaçlarımı karşılayacak
kadar kazanmak yeterliydi. Kurumsala dönseydim, maksimum 2 sene sonra yine
içimde kımıldanmalar başlayacak, “Hadi Sim” diyecekti. Belki o zaman bu kadar
tuzu kuru, bu kadar esnek olmayacaktım? O zaman neden pes etseydim? İyi ki
etmemişim diyorum şimdi J
O zamanlar çok karışıktım. Günde seksen defa iniş çıkış
yaşıyordum. Kendimi sürekli sahile atıyordum, yürüdükçe geçiyordu. Hem güzel
kilo da vermiştim bunun sayesinde, ne güzel olmuştu.. Şimdi iyi ki diyorum. İyi
ki bu kararı vermişim, iyi ki pes etmemişim, iyi ki kalbimi dinlemişim, iyi ki
önüme çıkan yolda ilerlemişim..
Bak şimdi tam 2 yaşında çocuğumuz. Referanslarımız, eşi
benzeri yapılmamış projelerimiz var. Büyüttük, sabırla ve keyifle. Evet
zorlandık, ama kolay olan yolu var mı ki bu işin? Zengin kocamdan 3 çocuk yapıp
ardından modacı olmayacağıma göre, kafam boş durmayacağına göre, içimdeki bilgi
paylaşma aşkı susmayacağına göre, illa ki bir gün bu olacaktı.
Bak beni o günlere götürdün.. Anımsayınca gülümsüyorum
farkındaysan ister istemez.. Şimdiki ben olarak, o günkü Simla’ya
ulaşabilseydim eğer, ona büyük ihtimalle “Fazla endişelenme, yorulma, harika
olacak her şey. Yaptıklarının tadını çıkarmaya bak, sen doğru yoldasın, aynen
yolunda devam et” demek isterdim. Ama işte, bunlar hep yaşandıkça öğreniliyor.
Şimdi bu sene, 2017’de, yeni bir proje daha başlattık Caner
ile. Bu yola girecek kişilere ulaşıp, onlara ücretsiz süreç danışmanlığı
yapıyoruz. Ben motivasyonlarını yüksek tutmak için ipuçları veriyorum, manevi
destek sağlıyorum. Caner de fizibilite ve finansal kısımlarla ilgileniyor. Bu
sanki manevi borcumuz gibi hissediyoruz ikimiz de. Bize de müthiş faydası
olacak bu projenin, yeni beyinlerden çok farklı bakış açıları kazanabiliyoruz.
Özetle; bir daha dünyaya gelsem, kesinlikle bir daha aynı
yolu seçerdim. Çünkü bu yol, aslında bendim. Yaşanan tüm zorluklarıyla, bütün iniş çıkışlarıyla,
muhteşem bir karardı..”
Sim
(Gerçek yazım tarihi; 30 Aralık 2015J)
Simla, bence sen tertemiz ruha sahip bir insansın. Bunu yıllar önce Mavi'de staj yaptığında anlamıştım. Duygusal zekası yüksek birisin. Şimdi başarılı olduğunu gördüğümde, yanılmadığımı anlıyorum. Ufaklığı öpüyorum. Sevgiler, Halil...
YanıtlaSil