15 Ocak 2016 Cuma

Bir Mobbing Hikayesi..


Son senelerde sıklıkla duyduğumuz bir kelime mobbing!

“Ay resmen mobbing yapıyoo!”

Sözlük anlamı düzenli uygulanan psikolojik şiddet.

Psikolojik olarak kişiye yaşattıkları, orada burada okuduklarımızdan çok daha sert.

Maalesef, yönetici ile yaşanan her çatışma “mobbing” olarak sınıflandırılmıyor. Adının mobbing koyulabilmesi için, sistemli ve düzenli şekilde uygulanan bir psikolojik şiddet olması şart. Yani, yöneticin sana stresli bir anında ters bir laf ettiğinde, ya da senin performansını arttırmak için (kendince) uyguladığı stres seviyesini biraz arttırdığında, direk mobbing’e uğramış olmuyorsun.

Büyük firmalar, yönetim ekiplerine birkaç senedir Mobbing eğitimi aldırıyor. Yani resmen diyorlar ki; “Sevgili yöneticimiz, al bak, mobbing diye bir kavram var dünyada, öğren bunu. Ekiplerine düzgün davran. Baskı uygulayacaksan da, düzgün uygula, sürekli hale getirme mesela. Sonra davalarla uğraştırma bizi, repütasyonumuzu yerle bir etme.” Fena mantık değil. Ama keşke hiç gerekmese bu tür bilgilendirmeler. Keşke yöneticiler böyle insanlar olmasa. Ama oluyor maalesef.

Hep kendimi yazıyorum ama bu gerçekten baya sağlam, sektörde uzun süre konuşulmuş hikaye.

Çok özet geçeyim; yaş 26. Hali hazırda keyifle çalıştığım işimden, güzel bir unvan ve dolgun bir ücret ile transfer edilmişim. Yeni bir oluşum için. Yeni oluşum de canımı ye zaten, dişlerim kamaşıverir hemen. Koşa koşa gittim tabi. İşe de hakimim, uçuracağım orayı. Hayaller gırla.

Karşımda sektörde sıklıkla karşılaşılmayacak kadar aklı başında, havalı görünen bir yönetici. “Vay be” diyorsun ilk gördüğünde, “kadın nerelerden gelmiş, ama geliştirmiş kendini, helal olsun”.

Sonra zaman geçiyor, içinin nasıl fos olduğunu görüyorsun.. İlginç bir tipti. Ekibi masasına çağırır, herkesi bilgisayarının başına toplar, tıkır tıkır bişiler yapar, bize izletirdi. 3 saat falan. Sonra masana geçtiğinde de “Şu iş ne oldu?” falan diye sorardı. “E, sizinleydik, ne ara yapacağız o işi?”. Akşama doğru 1 saat makyaj yapardı masasında falan, sonra byee der giderdi. Hey Allahım, ne değişik kadındı. Hep bir mücadele içindeydi kendiyle, suratından akıyordu. Ne zor bir hayatı vardı.. Ve beni de o hayata sürüklemeyi nasıl başardı..

Düşünsene, işe ondan daha hakimsin, gözünün önünde müthiş hatalar yapılıyor, gıkını çıkartamıyorsun falan.. Öyle çok gizleyebilen bir tip de değilim, hissetti tabi bendeki tepkiyi. Sonra savaşmaya başladı. Türlü türlü sindirme politikaları. İzole etme, Pazar günü gelen iş talepleri, ekip içerisinde degrade edici lobi çalışmaları, yaptığın işleri görmezden gelme.. Ve daha niceleri..

6 ay içerisinde, 4 kişilik departmanda 7 farklı kişi değişti. Rakama bak! Bir o sabit kaldı, bir de ben. Gören kaçtı.

N’aparsın? Yaş 27. Duygusalsın da çok. Ya pes edeceksin, kaçacaksın. Ya da savaşacaksın. E herhalde savaşacağım, o kadar emeğim var. Hiç düşünmedim pes etmeyi. İçime attım, her sabah sıfırladım kendimi, saldırdım, daha çok çalıştım. Sonra vücudumu iflas ettirdim. O yapmadı, ben yaptım. Çok daha iyi yönetebilirdim. Umursamamayı öğrenebilirdim. Kendi haline bırakabilirdim. Yapamadım. Yönetemedim. Onun koyduğu kurallarla, hiç bilmediğim sularda savaştım. Sonra kendime zarar verdim.

Panik atak. Ama havalı kullanımından bahsetmiyorum, baya medikal olarak teşhis konulmuş, gerçek panik atak. Raporlar, ilaçlar, araba kullanamamalar, uçağa binememeler. Ay korkunçtu.

Sonra pes etmediğimi görünce, bir çocuğun bile inanmayacağı bir senaryo üretti. Beni işten çıkardı. Önce istifaya zorladı. Yaklaşık 1.5 saat falan. Basık bir oda. Önümde kağıt. Genel Müdür’ü de almış yanına. İmzala diyor. Nasıl direniyorum, nasıl mücadele. Sakin sakin. Nasıl zor..

“Ben çok emek verdim. İşimi layıkıyla yaptım. Bu yazdığınız senaryo deli saçması. Yalan bu. Ben bunu kabul etmeyeceğim, buyurun kendiniz çıkarın.”

Daha üç hafta öncesinde, üstün performansa istinaden beklemediğim bir bonus yatmış hesabıma. Öyle plansız, öyle fevri ki yaptıkları.. Hırs küpü olmuş kadın..

Çıkardı.

O yaşta, 3 ayrı dava açtım. Üç!

Baya öfkeli hareket etmişim aslında. E insanlık hali. Onca sene ailen seni okutsun etsin, sabahtan akşama emek harca, işini gücü yap, insanlara fayda sağla, sonra delinin teki gelsin yerle bir etsin? Yemezler canım.

Çok da iyi etmişim. Gerekliydi.

Savaşmak lazım. Sinmemek lazım. Memlekette iş davaları hala tıkır tıkır işliyor çok şükür.

Kadının şahsına da açtım. Başkalarına yapmasın diye. Biraz da kendimi aklamak için. Türkiye’de mobbing davası diye bir şey yok. 2013 torba yasası ile biraz daha kale alınır hale geldi, ama halen Avrupa Birliği ülkelerindeki seviyede değil. Sadece manevi tazminat davası açabiliyorsun, teknik ismi bu yani.

Haftalarca gezmediğim avukat, gitmediğim dernek kalmadı. Mobider isimli bir dernek var mesela, bünyesinde psikologlar, gönüllü avukatlar var. Onların bir seminerine gidip gerekli teknik bilgileri topladığımı hatırlıyorum. Gayrettepe’de bir eğitim salonundaydık. O dönem baya şaşırmıştım, bunu yaşayan bir sürü insan vardı çünkü. Herkesin hikayesi farklı, ama profil benzerdi.

Avukat seçerken de, 60+ müthiş deneyimli bir sürü avukatla görüştüm. Ailem yönlendirdi, eş dost önerdi. Hiç birinde o azmi hissedemedim. Sonra yakın arkadaşım olan, yaşıtım bir avukatla anlaştım. Beni tanıyordu, gönülden savunacağına inandım. Savundu da. Helal olsun ne diyeyim.. Sonrasında fıstık gibi şarabımızı içip kutlama yaptık, ne güzel bir akşamdı.

Bana dediler ki, “Let it go. Olan olmuş. Önüne bak. Önünde nereden baksan 3-4 sene boyunca devam edecek bir süreç var. Şu an bu yoğunlukta yaşıyorsun, ama zamanla azalacak.”

Çok iyi anladım bu dediklerini. Aynen dedikleri gibi de oldu. Aylar geçti, tam düzenini kurmuşsun, bambaşka bir yerde, bambaşka insanlarla çalışıyorsun, hop telefon geliyor “Duruşman vardı bugün, şu şu, bu bu oldu, şu tarihe ertelendi dava”. Bir çöküyorsun tabi duyunca, elinde değil. Bunu defalarca yaşıyorsun seneler boyunca. Ama her seferinde hafifliyor. Şimdi ise aklıma bile gelmiyor. Ben affettim. Laf değil, gerçekten affettim. Yaşananlar onun kişisel sorunlarının bana çıkan faturasıydı. Bu süreç, bu dava, tamamen onun şahsi sorunlarının sonucuydu. Nasıl bir psikolojidir? İşini layıkıyla yapan, fıstık gibi çalışana hayatı zindan etmek? Ekmeği ile oynamak? Bundan nasıl haz duyar insan? Problemin derinliğine bakar mısın.. Yaşananların benimle hiçbir alakası yoktu. Affettim. İç huzur diledim. Önüme baktım. Umarım sakinleşmiştir. Gönülden umuyorum ki, çok daha iyidir.

Bu hikayeyi paylaştığım insanlarda genellikle iki farklı algı oluşuyor. İlki “Eyvah, ya ben de fark etmeden, istemeden ekibime bunu yaşatıyorsam?” endişesi, diğeri de “Bu kız sert çıktı, buna bulaşmayalım” algısı.

İkisinin de alakası yok. Benim yaşadığım bambaşka, çok sert, çok ciddi bir durumdu. 6 ayda 7 kişi geldi gitti diyorum, doktorların teşhisi var diyorum, tesadüf olabilir mi?

O dönem iş görüşmesi yapmayı bir kenara bırak, iş bile aramıyorum. Alakam yok. Varım yoğum bu işi layıkıyla yürütmek. Çat dedi telefon çaldı. Vakt-i zamanında iş başvurusu yaptığım bir yer, cv havuzundan bulmuş, görüşmek istiyormuş. Gittim. Görüşmeyi direk bağlı çalışacağım yöneticiyle yaptım. Konuştuk ettik. Ben çat diye söyledim “Beni işten çıkardılar. Eski yöneticime dava açıyorum, buraya da avukatın ofisinden geldim.”

Herkes kızdı. “Görüşmede böyle şey söylenir mi?” dediler. Yılların İK’cıları bile bu yorumu yaptı. Neden söylenmesin yahu? Ben yanlış bir şey yapmadım ki. O yaptı. Tabi ki sonuna kadar savunacağım kendimi. En ufak bir tereddüdüm yok. En ufak bir hatam yok. Neden çekineyim? O çekinsin, o uğraşsın. Zerre ilgilendirmiyor ne konuşulacağı. Kendinden bu kadar emin olmayan insan, zaten atamazdı kendini böyle ortalara. En ufak hatası, çekincesi olsa sinerdi. Ben çok emindim. Ondandı cesaretim.

Ve o adam, benim şu 32 senelik kısacık ömrümde, hayatımın dönüm noktalarından biri oldu. Beni işe aldı. Riske bakar mısın? Belki manyağım ben? Belki ben delirttim kadını? Nasıl hissedebilirsin 40 dakikalık görüşmede? Nereden anlayacaksın?

O işimde, müthiş bir esneklikle çalıştım. Esnek ve serbest olunca yaratıcılığım tavan yaptı. Keyifle, seve seve çalıştım. Bu yüzden de güzel işler yapma imkanım oldu. Onun sayesinde oldu.

Hala görüşüyoruz. Ona olan manevi borcum ve saygım baki. Çok da severim.

O gün bugündür, daha dengeli olmaya gayret ederim çalışırken. Müthiş bir eğilimim vardı o zamanlar haddinden fazla kendimi işe kaptırmaya. O dönemki çalışma arkadaşlarım da gayet iyi bilir, gece 23:00’lere kadar bilgisayar başında kalmalar falan.. Yetmiyordu ki zaman, toplantısı, telefonu.. İşleri yetiştirmek için sadece akşamlar vardı.

Ve yine, o dönemdi hırsla tutkuyu birbirinden ayırmayı öğrenmem. Tutku pozitif. Tutkunun temelinde sevgi var, başarma güdüsü var, hayaller var, aşk var. Hırsın temelinde tek olmak, biricik olmak, başarırken önüne gelen her şeyi yakıp yıkmak var. Ne zaman başarı hırsı şahsi değerlerinin önüne geçmiş biriyle karşılaşsam, hala tüylerim diken diken olur, bir irkilirim, sevmem.

Bak neler neler öğretmiş bana.. Teşekkür etmem lazım ona belki de.. Bir çiçek falan mı göndersem n’apsam? J

That doesn’t kill me, makes me stronger.. Makes me better..

Önce vicdan. Önce vefa. Sonra iş güç. Bu kafayla benden düzgün işveren çıkar mı? Çıkar yahu.. Çıkar çıkar J Uzun vadede huzurla kazandırır. Göreceğiz. Merakla bekliyorum..

Sim

8 yorum:

  1. Teşekkür ederim. Şimdiki aklım olsa, ona sarılır "indir kılıcını kalkanını, hayat çok kısa, gerek yok bunlara" derdim. Tecrübe işte her şey..

    YanıtlaSil
  2. Ellerinize saglik, maalesef bir cok yonetici var boyle : (

    YanıtlaSil
  3. Sn. Simla Hn.,

    Bu tecrübeniz bana Fight Club isimli sinema filmini anımsattı. Acaba aynı o filmdeki gibi eski patronunuzla siz şizofren bir beyni paylaşan aynı kişi olmayasınız ay hah hah.

    Saygılarımla,

    -Deniz

    YanıtlaSil
  4. Yorumlar için teşekkürler.
    Sevgili Deniz, bu ne yaratıcı beyin! Tanışmak isterim :)

    YanıtlaSil
  5. Simlacigim, bu durum insanları yönetici yaparken liderlik ve yönetim yetenegine bakarak değil,çok çalışıp terfiyi hakettigini düşünerek yönetici yapmaktan ve bunu yaparken yöneticilik hakkında hiçbir eğitim vermemekten kaynaklanıyor malesef. Türk firmaları bu tarz ezik ve kompleksli insanlarla dolu, iş hayatım boyunca böyle zavallı yöneticilerle calismaktan meslegimden soğudum,her yerde ayni tipler. Sonuç : herkes "ben kendi işimi yapmak istiyorum" diyor. Bu gidişle kapitalist zihinler yeni nesille çalışmaya kendilerini adapte etmediği sürece çalışacak yaratıcı zihinler bulamayacak..

    YanıtlaSil
  6. Hem katılıyorum, hem katılmıyorum size sevgili Mimar B. Firmalar bu eğitimleri vermeli evet (benim mesleğim bu, bununla para kazanıyorum). Ama kişiler de kendi hayatlarındaki tercihlerin sorumluluklarını almalılar. Zorla bu bilgileri istediğiniz kadar aktarın, kişi almıyor, almaz. Öncelikle ikna edilmesi gerek. Faydalarını görmesi gerek. En önemlisi, değişmek ve iyi bir yönetici olmayı "istemesi" gerek. İstemeden olmuyor. Sadece eğitimle olmuyor. Bizzat bir eğitmen olarak bunu itiraf ve kabul ediyorum.
    Yeni nesille verimli çalışabilme için danışmanlık ve eğitim veren bir büyüğüm var Evrim Kuran. Tarifi zor ölçüde iyidir. Ablam gibi severim. Bir firmada çalışıyorsanız, şiddetle tavsiye ederim, firmanızdaki iş yapış şekillerini ciddi ölçüde etkileyecektir. Çok Sevgiler..

    YanıtlaSil