Son senelerde sıklıkla duyduğumuz bir kelime mobbing!
“Ay resmen mobbing yapıyoo!”
Sözlük anlamı düzenli uygulanan psikolojik şiddet.
Psikolojik olarak kişiye yaşattıkları, orada burada
okuduklarımızdan çok daha sert.
Maalesef, yönetici ile yaşanan her çatışma “mobbing” olarak
sınıflandırılmıyor. Adının mobbing koyulabilmesi için, sistemli ve düzenli
şekilde uygulanan bir psikolojik şiddet olması şart. Yani, yöneticin sana
stresli bir anında ters bir laf ettiğinde, ya da senin performansını arttırmak
için (kendince) uyguladığı stres seviyesini biraz arttırdığında, direk
mobbing’e uğramış olmuyorsun.
Büyük firmalar, yönetim ekiplerine birkaç senedir Mobbing
eğitimi aldırıyor. Yani resmen diyorlar ki; “Sevgili yöneticimiz, al bak,
mobbing diye bir kavram var dünyada, öğren bunu. Ekiplerine düzgün davran.
Baskı uygulayacaksan da, düzgün uygula, sürekli hale getirme mesela. Sonra
davalarla uğraştırma bizi, repütasyonumuzu yerle bir etme.” Fena mantık değil.
Ama keşke hiç gerekmese bu tür bilgilendirmeler. Keşke yöneticiler böyle
insanlar olmasa. Ama oluyor maalesef.
Hep kendimi yazıyorum ama bu gerçekten baya sağlam, sektörde
uzun süre konuşulmuş hikaye.
Çok özet geçeyim; yaş 26. Hali hazırda keyifle çalıştığım
işimden, güzel bir unvan ve dolgun bir ücret ile transfer edilmişim. Yeni bir
oluşum için. Yeni oluşum de canımı ye zaten, dişlerim kamaşıverir hemen. Koşa
koşa gittim tabi. İşe de hakimim, uçuracağım orayı. Hayaller gırla.
Karşımda sektörde sıklıkla karşılaşılmayacak kadar aklı
başında, havalı görünen bir yönetici. “Vay be” diyorsun ilk gördüğünde, “kadın nerelerden gelmiş, ama geliştirmiş kendini, helal olsun”.
Sonra zaman geçiyor, içinin nasıl fos olduğunu görüyorsun.. İlginç
bir tipti. Ekibi masasına çağırır, herkesi bilgisayarının başına toplar, tıkır
tıkır bişiler yapar, bize izletirdi. 3 saat falan. Sonra masana geçtiğinde de
“Şu iş ne oldu?” falan diye sorardı. “E, sizinleydik, ne ara yapacağız o işi?”.
Akşama doğru 1 saat makyaj yapardı masasında falan, sonra byee der giderdi. Hey
Allahım, ne değişik kadındı. Hep bir mücadele içindeydi kendiyle, suratından
akıyordu. Ne zor bir hayatı vardı.. Ve beni de o hayata sürüklemeyi nasıl
başardı..
Düşünsene, işe ondan daha hakimsin, gözünün önünde müthiş
hatalar yapılıyor, gıkını çıkartamıyorsun falan.. Öyle çok gizleyebilen bir tip
de değilim, hissetti tabi bendeki tepkiyi. Sonra savaşmaya başladı. Türlü türlü
sindirme politikaları. İzole etme, Pazar günü gelen iş talepleri, ekip
içerisinde degrade edici lobi çalışmaları, yaptığın işleri görmezden gelme.. Ve
daha niceleri..
6 ay içerisinde, 4 kişilik departmanda 7 farklı kişi
değişti. Rakama bak! Bir o sabit kaldı, bir de ben. Gören kaçtı.
N’aparsın? Yaş 27. Duygusalsın da çok. Ya pes edeceksin,
kaçacaksın. Ya da savaşacaksın. E herhalde savaşacağım, o kadar emeğim var. Hiç
düşünmedim pes etmeyi. İçime attım, her sabah sıfırladım kendimi, saldırdım,
daha çok çalıştım. Sonra vücudumu iflas ettirdim. O yapmadı, ben yaptım. Çok
daha iyi yönetebilirdim. Umursamamayı öğrenebilirdim. Kendi haline
bırakabilirdim. Yapamadım. Yönetemedim. Onun koyduğu kurallarla, hiç bilmediğim
sularda savaştım. Sonra kendime zarar verdim.
Panik atak. Ama havalı kullanımından bahsetmiyorum, baya
medikal olarak teşhis konulmuş, gerçek panik atak. Raporlar, ilaçlar, araba
kullanamamalar, uçağa binememeler. Ay korkunçtu.
Sonra pes etmediğimi görünce, bir çocuğun bile inanmayacağı
bir senaryo üretti. Beni işten çıkardı. Önce istifaya zorladı. Yaklaşık 1.5
saat falan. Basık bir oda. Önümde kağıt. Genel Müdür’ü de almış yanına. İmzala
diyor. Nasıl direniyorum, nasıl mücadele. Sakin sakin. Nasıl zor..
“Ben çok emek verdim. İşimi layıkıyla yaptım. Bu yazdığınız
senaryo deli saçması. Yalan bu. Ben bunu kabul etmeyeceğim, buyurun kendiniz
çıkarın.”
Daha üç hafta öncesinde, üstün performansa istinaden
beklemediğim bir bonus yatmış hesabıma. Öyle plansız, öyle fevri ki
yaptıkları.. Hırs küpü olmuş kadın..
Çıkardı.
O yaşta, 3 ayrı dava açtım. Üç!
Baya öfkeli hareket etmişim aslında. E insanlık hali. Onca
sene ailen seni okutsun etsin, sabahtan akşama emek harca, işini gücü yap,
insanlara fayda sağla, sonra delinin teki gelsin yerle bir etsin? Yemezler
canım.
Çok da iyi etmişim. Gerekliydi.
Savaşmak lazım. Sinmemek lazım. Memlekette iş davaları hala
tıkır tıkır işliyor çok şükür.
Kadının şahsına da açtım. Başkalarına yapmasın diye. Biraz
da kendimi aklamak için. Türkiye’de mobbing davası diye bir şey yok. 2013 torba
yasası ile biraz daha kale alınır hale geldi, ama halen Avrupa Birliği
ülkelerindeki seviyede değil. Sadece manevi tazminat davası açabiliyorsun,
teknik ismi bu yani.
Haftalarca gezmediğim avukat, gitmediğim dernek kalmadı.
Mobider isimli bir dernek var mesela, bünyesinde psikologlar, gönüllü avukatlar
var. Onların bir seminerine gidip gerekli teknik bilgileri topladığımı
hatırlıyorum. Gayrettepe’de bir eğitim salonundaydık. O dönem baya şaşırmıştım,
bunu yaşayan bir sürü insan vardı çünkü. Herkesin hikayesi farklı, ama profil
benzerdi.
Avukat seçerken de, 60+ müthiş deneyimli bir sürü avukatla
görüştüm. Ailem yönlendirdi, eş dost önerdi. Hiç birinde o azmi hissedemedim.
Sonra yakın arkadaşım olan, yaşıtım bir avukatla anlaştım. Beni tanıyordu,
gönülden savunacağına inandım. Savundu da. Helal olsun ne diyeyim.. Sonrasında
fıstık gibi şarabımızı içip kutlama yaptık, ne güzel bir akşamdı.
Bana dediler ki, “Let it go. Olan olmuş. Önüne bak. Önünde
nereden baksan 3-4 sene boyunca devam edecek bir süreç var. Şu an bu yoğunlukta
yaşıyorsun, ama zamanla azalacak.”
Çok iyi anladım bu dediklerini. Aynen dedikleri gibi de
oldu. Aylar geçti, tam düzenini kurmuşsun, bambaşka bir yerde, bambaşka
insanlarla çalışıyorsun, hop telefon geliyor “Duruşman vardı bugün, şu şu, bu
bu oldu, şu tarihe ertelendi dava”. Bir çöküyorsun tabi duyunca, elinde değil.
Bunu defalarca yaşıyorsun seneler boyunca. Ama her seferinde hafifliyor. Şimdi
ise aklıma bile gelmiyor. Ben affettim. Laf değil, gerçekten affettim. Yaşananlar
onun kişisel sorunlarının bana çıkan faturasıydı. Bu süreç, bu dava, tamamen onun
şahsi sorunlarının sonucuydu. Nasıl bir psikolojidir? İşini layıkıyla yapan,
fıstık gibi çalışana hayatı zindan etmek? Ekmeği ile oynamak? Bundan nasıl haz
duyar insan? Problemin derinliğine bakar mısın.. Yaşananların benimle hiçbir
alakası yoktu. Affettim. İç huzur diledim. Önüme baktım. Umarım sakinleşmiştir.
Gönülden umuyorum ki, çok daha iyidir.
Bu hikayeyi paylaştığım insanlarda genellikle iki farklı
algı oluşuyor. İlki “Eyvah, ya ben de fark etmeden, istemeden ekibime bunu
yaşatıyorsam?” endişesi, diğeri de “Bu kız sert çıktı, buna bulaşmayalım”
algısı.
İkisinin de alakası yok. Benim yaşadığım bambaşka, çok sert,
çok ciddi bir durumdu. 6 ayda 7 kişi geldi gitti diyorum, doktorların teşhisi
var diyorum, tesadüf olabilir mi?
O dönem iş görüşmesi yapmayı bir kenara bırak, iş bile
aramıyorum. Alakam yok. Varım yoğum bu işi layıkıyla yürütmek. Çat dedi telefon
çaldı. Vakt-i zamanında iş başvurusu yaptığım bir yer, cv havuzundan bulmuş,
görüşmek istiyormuş. Gittim. Görüşmeyi direk bağlı çalışacağım yöneticiyle
yaptım. Konuştuk ettik. Ben çat diye söyledim “Beni işten çıkardılar. Eski
yöneticime dava açıyorum, buraya da avukatın ofisinden geldim.”
Herkes kızdı. “Görüşmede böyle şey söylenir mi?” dediler.
Yılların İK’cıları bile bu yorumu yaptı. Neden söylenmesin yahu? Ben yanlış bir
şey yapmadım ki. O yaptı. Tabi ki sonuna kadar savunacağım kendimi. En ufak bir
tereddüdüm yok. En ufak bir hatam yok. Neden çekineyim? O çekinsin, o uğraşsın.
Zerre ilgilendirmiyor ne konuşulacağı. Kendinden bu kadar emin olmayan insan,
zaten atamazdı kendini böyle ortalara. En ufak hatası, çekincesi olsa sinerdi.
Ben çok emindim. Ondandı cesaretim.
Ve o adam, benim şu 32 senelik kısacık ömrümde, hayatımın
dönüm noktalarından biri oldu. Beni işe aldı. Riske bakar mısın? Belki manyağım
ben? Belki ben delirttim kadını? Nasıl hissedebilirsin 40 dakikalık görüşmede?
Nereden anlayacaksın?
O işimde, müthiş bir esneklikle çalıştım. Esnek ve serbest
olunca yaratıcılığım tavan yaptı. Keyifle, seve seve çalıştım. Bu yüzden de
güzel işler yapma imkanım oldu. Onun sayesinde oldu.
Hala görüşüyoruz. Ona olan manevi borcum ve saygım baki. Çok
da severim.
O gün bugündür, daha dengeli olmaya gayret ederim
çalışırken. Müthiş bir eğilimim vardı o zamanlar haddinden fazla kendimi işe
kaptırmaya. O dönemki çalışma arkadaşlarım da gayet iyi bilir, gece 23:00’lere
kadar bilgisayar başında kalmalar falan.. Yetmiyordu ki zaman, toplantısı,
telefonu.. İşleri yetiştirmek için sadece akşamlar vardı.
Ve yine, o dönemdi hırsla tutkuyu birbirinden ayırmayı
öğrenmem. Tutku pozitif. Tutkunun temelinde sevgi var, başarma güdüsü var,
hayaller var, aşk var. Hırsın temelinde tek olmak, biricik olmak, başarırken
önüne gelen her şeyi yakıp yıkmak var. Ne zaman başarı hırsı şahsi değerlerinin
önüne geçmiş biriyle karşılaşsam, hala tüylerim diken diken olur, bir
irkilirim, sevmem.
Bak neler neler öğretmiş bana.. Teşekkür etmem lazım ona
belki de.. Bir çiçek falan mı göndersem n’apsam? J
That doesn’t kill me, makes me stronger.. Makes me better..
Önce vicdan. Önce vefa. Sonra iş güç. Bu kafayla benden
düzgün işveren çıkar mı? Çıkar yahu.. Çıkar çıkar J Uzun vadede huzurla
kazandırır. Göreceğiz. Merakla bekliyorum..
Sim
Ellerine Sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Şimdiki aklım olsa, ona sarılır "indir kılıcını kalkanını, hayat çok kısa, gerek yok bunlara" derdim. Tecrübe işte her şey..
YanıtlaSilEllerinize saglik, maalesef bir cok yonetici var boyle : (
YanıtlaSilSuper olmus Simla..
YanıtlaSilSn. Simla Hn.,
YanıtlaSilBu tecrübeniz bana Fight Club isimli sinema filmini anımsattı. Acaba aynı o filmdeki gibi eski patronunuzla siz şizofren bir beyni paylaşan aynı kişi olmayasınız ay hah hah.
Saygılarımla,
-Deniz
Yorumlar için teşekkürler.
YanıtlaSilSevgili Deniz, bu ne yaratıcı beyin! Tanışmak isterim :)
Simlacigim, bu durum insanları yönetici yaparken liderlik ve yönetim yetenegine bakarak değil,çok çalışıp terfiyi hakettigini düşünerek yönetici yapmaktan ve bunu yaparken yöneticilik hakkında hiçbir eğitim vermemekten kaynaklanıyor malesef. Türk firmaları bu tarz ezik ve kompleksli insanlarla dolu, iş hayatım boyunca böyle zavallı yöneticilerle calismaktan meslegimden soğudum,her yerde ayni tipler. Sonuç : herkes "ben kendi işimi yapmak istiyorum" diyor. Bu gidişle kapitalist zihinler yeni nesille çalışmaya kendilerini adapte etmediği sürece çalışacak yaratıcı zihinler bulamayacak..
YanıtlaSilHem katılıyorum, hem katılmıyorum size sevgili Mimar B. Firmalar bu eğitimleri vermeli evet (benim mesleğim bu, bununla para kazanıyorum). Ama kişiler de kendi hayatlarındaki tercihlerin sorumluluklarını almalılar. Zorla bu bilgileri istediğiniz kadar aktarın, kişi almıyor, almaz. Öncelikle ikna edilmesi gerek. Faydalarını görmesi gerek. En önemlisi, değişmek ve iyi bir yönetici olmayı "istemesi" gerek. İstemeden olmuyor. Sadece eğitimle olmuyor. Bizzat bir eğitmen olarak bunu itiraf ve kabul ediyorum.
YanıtlaSilYeni nesille verimli çalışabilme için danışmanlık ve eğitim veren bir büyüğüm var Evrim Kuran. Tarifi zor ölçüde iyidir. Ablam gibi severim. Bir firmada çalışıyorsanız, şiddetle tavsiye ederim, firmanızdaki iş yapış şekillerini ciddi ölçüde etkileyecektir. Çok Sevgiler..