"Fazla düşünüyorsun"
"Bu kadar düşünmesem mi? Hmm.. Bir düşüneyim.."
Bu geri bildirimin bende yarattığı döngü bu. Daha çoook duyarım
bunu, belli oldu. Belki hep bu seviyede seyretmeyecek, ama nefes aldığım sürece
de devam edecek. Bu bir tür uyanış, tarif etmesi zor bir serüven.
Yaşamayanlara anlatamıyorum. Bir türlü empati kurulmasını
sağlayamıyorum. Gerekli de değil aslında.
Bu verdiğim sınıf eğitimlerinden çok farklı. Sen senelerce
insanlara bilgi aktar, bunda tıkan. Olur şey mi? Çok köklü, çok derin. Ve bence
esas gelişim böyle başlıyor.. Düşünerek. Kafa yorarak.
Ne demek "Fazla düşünüyorsun". Sanki kötü bir şey
yapıyormuşum gibi.. "Fazla çikolata yiyorsun", “Fazla içiyorsun” der
gibi.. Niye düşünmeyi bu kadar garip karşılıyoruz milletçe? Düşünmek ne
zamandır kötü bir eylem gibi algılanıyor?
E sen ezbere dayalı eğitim sistemi kurarsan, iş yerinde “Yaratma,
söyleneni yap sadece” zihniyetini dayatırsan, olacağı bu. Düşünene uzaylı gibi
bakan memleket insanı. Normal yani bu tahammülsüzlük.
Hayır fazla düşünmüyorum. Sadece düşünüyorum. Keşke daha
önce düşünseymişim.
Düşünmeden analiz edemem.
Sorgulamadan farkına varamam.
Fark etmediğim hiçbir şeyi değiştiremem.
Değiştirmezsem aynı şeyleri yaşar dururum ve hayat bunun için
fazla kısa!
Kendi gerçekliğini, kendi tercihlerini yaşayabilmek istiyorsan,
önce bunu tanımlayabilmen lazım. Tanımlayabilmek için mevcut durumu ve gitmek
istediğin hedefi belirleyebilmen lazım. Belirleyebilmek için de düşünmen ve
sorgulaman lazım! Aksi takdirde öğretilen gerçeklikte yaşamaya devam edersin.
Bu biraz hayatının sorumluluğunu üzerine almak aslında. Kendini
yaratmak. Bana bunu söyleyen insanların birçoğunun hayatına bakıyorum, aynı
döngünün içinde debelenip durduklarını gözlemliyorum. Aynı pattern’de
ilişkiler, ruhlarına aykırı işlerde harcanan seneler, yiyip yiyip “zayıflamam
lazım” diye hayıflanmalar ve bilimum blokajlar.. Onların zihninde bu fazla
düşünmekle ilgili algının tek cevabı "Söylediklerini anlamıyorum"
olabilir. Sıkıcı geliyorumdur. Ya da "Ben bu kadar sorgulamaya korkuyorum,
sen de sorgulama, farklılaşma". Burada da bal gibi farkındadır ama
korkuları daha ağır basıyordur. Başka hiç bir mantıklı açıklama görmüyorum.
Üstelik "Çok düşünüyorsun" demek de, karşındakinin
hayatına bir müdahale değil mi? Çatt diye yargılamak? E nasıl bir çelişki?
Düşünenler kimseye müdahale etmiyor oysa ki.. Kabullenişle sonlanıyor tüm
hikayeleri. Konu tatsızsa affedişle. Kendi akışında.. Onlara göre sorun olan bu
düşünme halim, acaba "Onlar gibi düşünmediğim" için sorun oluyor olabilir
mi? Düşünmemden ziyade, "Onlar gibi" düşünmemem? O seviye yani? Tek
tek cevap vermek, defalarca anlatmak zorunda kalmak istemiyorum, bu yüzden bu
soruyu ve bu zihniyeti de kabullenmem gerekiyor. Bu benim serüvenim. Kendimden
başka hiç kimseyi bağlamıyor. Keyfi de burada.
Düşüncelerimden uzaklaşmak için değil, onlarla beraber ve
baskısız hareket edebilmek için meditasyon yapıyorum. Kaçış değil meditasyon,
bir tür katalizör, barıştırıcı.
Bunca sene hiçbir şeye kafa yormamış beyne, birden ciddi ölçüde
bilgi verdiğin zaman, algılarını açtığın zaman, doğası gereği beyin önce kısa
devre yapıyor. Kabullenemiyor. Yönetemiyor. Zarar veriyor. Bende böyle olmuştu
ilk başlarda.
Düşünmek vs Kurmak.
Kurdum. Of aylarca! Yorulunca kendime çözüm üretmem gerekti. Bu
da öğrendiğim zihin eğitme teknikleriyle mümkün oldu.
Kendimi hiç bu kadar güçlü hissettiğimi hatırlamıyorum.
Inner-power. Instagram’da, orada burada okuduğumuz o özlü sözler var ya hani,
like’layıp geçiyoruz hani.. Şimdi iliklerime kadar hissediyorum bunu işte.
Düşündüğüm için bunca şey değişti zihnimde, bunu çok az insan
anlayabiliyor. Sadece bu yollardan geçenler..
30 küsür senelik kodları yıkıp yerine yenilerini inşa etmek
biraz bunu yapmayı gerektiriyor..
Şimdi onlar düşünsün? Yani şaka değil, keşke biraz düşünseler,
sorgulasalar..
Azıcık..
Böylece paylaşabiliriz.
Ya da düşünen bir kaç insan var hayatımda, sadece onlarla
paylaşayım? Nasıl olsa diğer kimse anlamıyor..
Zaten kendi doğallığında bu oluyor. Bir şeyler değişiyor,
birileri gidiyor. Boşluk oluyor. Evren boşlukları hiç sevmiyor, hemen yerine
yenilerini koyuyor. Böylece kendin gibilerle devam ediyorsun yoluna misler
gibi.
“Gel beraber düşünelim” deyip teşvik etmek misyonum, o ayrı.
Seviyorum saçmayı paylaşmayı. Ben yapayım, alan alsın. Almıyorsa, yine kendi
tercihi.
Viva mea culpa!
Nedir
mea culpa?
“Hepsi
benim suçum” diyor Türkçesi. Tam öyle değil aslında. Ben olsam “Hepsi benim
sorumluluğum” diye ifade ederdim.
Biri
bana kötü davrandığında, bu onun tercihi, benim değil.
O
öyle davranabilir, ama bundan etkilenip etkilenmemek benim kontrolümde, onun
değil.
Ya
da istersen “Vah bana bunu yaptı, ay bunu bana nasıl yapabilir?” diye
hayıflanabilirsiniz, bu da bir tercih tabi.
“O
yaptıysa yaptı, o onun tercihi, sen neden etkileniyorsun?” diyorum ben de uzun
zamandır.
Böyle
düşüne düşüne, kendi zihninin omurgası oluveriyorsun. Kendini dimdik ayakta
tutan şey, yine kendin oluyorsun. Her türlü bağımlılıktan uzak. Bundan daha
yüce bir güç tarif edebilir misiniz bana?
Ben ileride çocuğuma sıklıkla "Üzerine biraz düşün"
diyeceğim mesela. Bol bol sorgulasın.. Kendi yolunu bulsun.. Kendi akışını
kendi yaratsın diye.. Belki orada da bir tökezlerim, kendimi o çocuğun sahibi
gibi görebilirim? Oluyormuş annelikte. Ama olsun. Beni yorsa bile, o kendi
yolunu kendi bulsun.
“Yavrum koşma, düşersin!” diye diye çocuk yetiştirilen
memlekette işim zor.
Neden düşsün yahu çocuk durup dururken? Her koşan düşüyor mu? Bırak
koşsun? Düşerse de düşer, kalkar devam eder. Neden yanlış kodluyorsun tazecik
beyni?
Dur ben bir sahil yapayım. Belki düşmem.
#keepwalking
Sim